Bu sayfada yeralan verilerin tamamı özgün içeriktir. Antrakt Sinema’dan izin almadan tamamı ya da parçası kopyalanamaz, kullanılamaz.

 

SÖYLEŞİ: ‘Bakmakla görmek arasındaki farkla kurban olan çocuklar’

Uzun zamandır gözlemlediklerini, hayallerini ve hikayelerini yazıya döken, yalnızca yazmakla kalmayıp senaryolaştıran Evrim Kanpolat’ın filme aktarılan ilk eseri Halam Geldi, 2014’ün ilk günlerinde sinemalarda vizyona çıktı. Film ismini bir Anadolu metaforundan alıyor… Film yapımcısı ve yönetmeni için çok önemli bir yerde dursa da eserin sahibi Evrim Kanpolat için hem bir ilk film hem de ödüllü bir senaryo olmasından ötürü önemi daha büyük; Geçmişte gazetecilik ve televizyon haberciliği de yapan senaristin Halam Geldi ile ilk yolculuğu Antrakt’ın gerçekleştirdiği ve her birinde önemli eserlerin ortaya çıkarıldığı senaryo yarışmalarına oluyor ve eser birbirinden önemli sinemacıların içinde olduğu jüri tarafından birincilikle ödüllendiriliyor.

Yazı yazmayı, hikayeleri senaryolaştırmayı çok seven Kanpolat sıkı bir hayvan dostu… Evini kedileri ve köpekleriyle paylaşarak kalemiyle iç içe bir yaşam sürüyor. 50. Antalya Altın Portakal’daki ilk gösteriminin ardından hayli ilgi gören Halam Geldi, vizyon için yapımcısı tarafından daha da güçlendirildi ve 3 Ocak 2014’te 150’den fazla sinemada sinemaseverlerin beğenisine sunuldu. Evrim Kanpolat ile filme alınan ilk eserini ve gelecekteki projelerini, biraz da Türkiye’deki sinema yaşamını konuştuk…

Söyleşi: Kültigin Kağan Akbulut / Fotoğraflar: İpek Yücel Duru
(Söyleşi metni ve fotoğrafların bütün yasal kullanım ve paylaşım hakkı Antrakt'a aittir. Kaynak göstermeden kullananlar hakkında ve karşısında hukuksal haklar saklı tutulmaktadır.)

Halam Geldi ile, 4. Antrakt Uzun Metrajlı Film Senaryosu Yarışması’nı kazandınız. Bu yarışmaya katılma kararını nasıl aldınız?

Senaryo ile uğraşmaya başladığım dönemlerde ilk üç yarışmayı takip etmiştim. Halam Geldi senaryosu da bir kenarda duruyordu. İnandığım da bir senaryoydu zira birkaç yapım şirketinde belli aşamalara gelmiş fakat sonra iptal olmuş bir projeydi. Uzun bir süre Antrakt yarışma yapmadı ama ben hep takipte kaldım. Uğraşsanız da bu kadar kıymetli bir jüriden herhangi birine yazdıklarınızı okutmanız zor olacakken, Antrakt bana hepsine birden ulaşma şansını verdi. Yarışma duyurusunun internet üzerinden yapıldığı ilk gün de Sandal rumuzuyla başvurumu yaptım. Tabi kimselere söylemedim, yakınlarıma bile. Yazı serüvenim uzun soluklu, çokça da hayal kırıklıklarıyla dolu olduğu için, etrafıma ‘yine olmadı’ açıklamasını yapma ihtimalinden korktum. Kısacası gönderdim ve unuttum. Yarışmanın 27 Mart 2013’te sonucu açıklandı. Ben Aralık 2012’de yapımcımla sözleşmeyi imzalamıştım.

Bundan önceki senaryolarınızı bir yarışmaya göndermiş miydiniz?

Hayır, hiç göndermedim. Bu ilk oluyor.

Halam Geldi’den önce sinema ile yolunuz hiç kesişmedi değil mi?

İlk olarak Kurye adında bir dizi senaryosu yazdım ve bu sayede Beşiktaş Kültür Merkezi’nin Atölye ekibine katıldım. Yaklaşık altı ay boyunca ciddi eğitimlerden geçtik. Bana çok katkısı oldu. Peşinden “Halam Geldi”yi yazdım. Yazmaya ve yazdıklarımı okutmak için kapı kapı gezmeye devam ettim. Şu anki yapımcım olan Sami Dündar’a da Halam Geldi’yi yedi yıl önce okutmuştum. “Ben bu filmi çekeceğim” dedi fakat hayat bir şekilde o dönem olmamasını sağladı. Kısacası on yıl boyunca hep yazdım. Sonunda da 2004 yılında yazdığım senaryo 2013 de hayata geçti.  

Hangi alanda çalışıyorsunuz?

Bir aile şirketimiz var. Bambaşka bir sektör, ticaretle uğraşıyoruz. Yıllarca başka bir işle uğraşmadan, sadece yazmaya odaklandım. Geceleri yazıp gündüzleri uyuyordum hatta gündüzleri asla yazamam diyordum. Fakat bir süre sonra bu şekilde hayatımı idame ettirmek imkânsız bir hale geldi.  Tabi “ne işle uğraşıyorsunuz” sorusuna verdiğim “senaryo yazıyorum” cevabının peşine takılan “neyi yazdınız” sorusuna derin bir sessizlikle cevap vermekte yormuştu beni. Çalışmam, para kazanmam ve bir titre sahip olmam gerekiyordu. Bende kendi kapalı dünyamdan çıktım, ticarete atıldım. Radikal olduğu kadar zorunlu da bir karardı. İlk başlarda zorlandım ama bunu bir avantaja çevirmeyi de başardım. Mesela artık her yerde, her gürültü de, her saatte yazabiliyorum. Her gün onlarca insanla tanışıyorum.

İlk kez senaryo yazmanın zorlukları neler sizce?

İlk yazmaya başladığınızda şekle takılıyorsunuz. Diyaloglar ne tarafta, mizansen ne tarafta, hangi format daha doğru gibi…  Bunu aştıktan sonra işin en önemli ve eğlenceli tarafı kurgunun peşine düşüyorsunuz. Benim avantajım ATV haberde muhabir olarak çalışmak oldu. Zira sahadan getirdiğimiz haberlerin montajını bir montaj operatörüyle birlikte kendimiz yapıyorduk. Bu sayede de kurgu benim için en keyifli tarafı oldu. Olay örgüsünü lastik bir ip gibi baştan sona yavaş yavaş germek, merak unsurunu devamlı sıcak tutmak, izleyicinin kafa sesini bazı karakterlerin konuşmalarının içine koymak gibi... Mesela Halam Geldi’de Mesut Komutan karakteri seyircinin iç sesi. O sahnede hep “oh be ağzına sağlık” sesi duyuyorum arka koltuklardan.

     "Karakter çeşitliliği yaratabilmek için Kıbrıs’ta çekmeye karar verdik."

Film Kıbrıs’ta geçiyor… Neden bir Kıbrıs filmi?

Kıbrıs’la aslen bağım yok, film sayesinde ilk defa gittim. Halam Geldi aslında Alanya’nın bir köyünden çıkma bir haber. İki kültürü de barındırabilecek, karakter çeşitliliği yapabileceğimiz bir alana taşımak istedik. Benim açımdan en önemli neden, törenin sadece belli bölgelere ait bir durum olmadığını, o zihniyeti nereye koyarsan koy, töreyi kendiyle gittiği yere de götürdüğünü, önce düşünce yapısının değişmesi gerektiğini anlatabilmekti.

Kıbrıs önerisi kimden geldi?

Sami Dündar’dan geldi. Sonra ben ne yapabilirim diye Kıbrıs’a odaklandım. Önce Kıbrıs’la ilgili arşiv araştırması yaptım. Akıncılar Köyü’nü de bu sayede buldum. Sınır ihlali nedeniyle köyün ortasına girmiş Rum kesimi askerleri ile ilgili haberlere ulaştım. Muazzam bir yer. Türk kesiminin ucunda, bir damla gibi, Rum kesimin içine girmiş, üç tarafı Rumlarla çevrili bir köy. Köye girerken bile Türk askerinin güvenliğinden geçmeniz gerekiyor. Kilise çanı ile Ezan sesinin birbirine karıştığı, enerjik, aydın insanların beraber yaşadığı bir yer. Tabi araştırmalar sayesinde senaryoya Rum kökenli ve Türk kökenli karakterler girdi.

Filmin iki temel meselesi var. Hem kızların adet görür görmez evlendirilmesi, hem de akraba evliliği meselesi. Bu toplumsal atmosferi ne kadar yakından takip ettiniz? Nasıl araştırma yaptınız?

Muhabirlik yaptığım dönemde o kadar çok tanık oldum ki, kayıtsız kalmam imkânsızdı. Aslında herkes tanık oluyor da, bakmakla görmek arasında ki farka kurban oluyor bu çocuklar. Türkiye’de ki pedofiliye maruz kalan çocuk oranları utanç kaynağı. Ben mesleğim sayesinde birebir o insanlarla tanıştım, acılarını dinledim. Bu nedenle mümkün olduğunca çocukların gözünden, onların dilinden anlatmaya çalıştım. O kadar iç içe bir hikâye ki bu. Genelde de ‘arsam bölünmesin, dibini görmediğin kuyudan su içme’ mantığıyla hareket ediliyor. Ve bu tip hastalıkları olan çocuklar doğuyor.

Yine yapı üzerinden sormak istiyorum. Senaryodaki bu dramatik yapı nasıl şekillendi?

Dramatik yapıyı kurarken aklımda hep üç kelime vardı; ‘kabullenmek, ezber bozmak ve kaçmak’. Halam Geldi’nin üç ana karakteri olan Reyhan, Huriye ve Halil’de bu üç kelimeyi temsil ediyor. Üçü de aynı hikâyeyi yaşıyor ancak varoluşlarıyla, kararlarıyla, dayatılanlarıyla üç farklı sona ulaşıyorlar.

     "Senaryoya başladığımda tüm öyküyü çizelgeyle önüme koymuştum."

Üç çocuk arasındaki ilişkiyi nasıl oluşturdunuz?

Ben üslup olarak iki ya da üç karakter üzerinden giderken, beklenmedik yerde, şok edici sürprizler yapmayı seviyorum. Sağ gösterip sol vurmak gibi. Bir karakter üzerine dikkatleri çekip, tam ne olacak dedirtirken, başka bir karakterin bütün dengeyi değiştirmesini seviyorum. Bu nedenle de önce hikâyenin matematiğine odaklanıyorum. Halam Geldi’de de senaryo yazma aşamasına geçmeden önce tüm öykünün kurgu çizelgesi hazırdı. Her karakterin ne yapacağını, nerede şaşırtacağımı, nerede girip nerede yok olacağını, nerede yalnızlaşacağını ve nerede sonlanacağını biliyordum.

Ben sizin senaryonuzu okumadım. Sizin senaryonuz ile yönetmenin görüşü nasıldı? Nasıl bir çalışma yürüttünüz?

Bu iş kolektif bir iş… Halam Geldi’nin benle baş başayken var olduğu gibi kalmayacağını, ortak bir dil oluşturacağımızı biliyordum. Benim kurduğum hayalin oyuncularla çok daha güzelleşeceğini de biliyordum. Bunun için önce senaryoyu kendinizden uzaklaştırmanız gerekiyor, çocuğunuz gibi görmemeniz gerekiyor. Ben de bu duruma açıktım. Ancak Halam Geldi’de ben daha çok yapımcımız Sami Dündar ile çalıştım. Birçok alanda Sami Dündar ile fikir alışverişinde bulunduk. Biz aramızda “budur” dediğimizde senaryo yönetmene gitti.

Kıbrıs kültürünü araştırırken hazırlığınız nasıl oldu? Şive, toplumsal atmosfer üzerine çalışmaları nasıl yaptınız?

Üniversiteden yardım aldık. Akıncılar Köyü’nün muhtarı Sultan hanım ve köyün bütün sakinleri neredeyse bize sanki kendi işleriymiş gibi zaman ayırdılar. Saatlerce konuştuk. Senaryonun son taslağı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı danışmanlarına gitti. Onlardan da raporlar aldık ve bazı revizyonlara gittik

Bizi böyle tanıtmayın diye tepki göstermediler mi?

Demediler. Çok açık ve çok yardımseverlerdi. Orada bunu çektiğimiz için mutlulardı da. Hepsi evlerini açtı, bizi inanılmaz güzel ağırladılar. Aslınca Kıbrıs halkının düşünce yapısını filmimizde gayet net bir şekilde anlattığımızı düşünüyorum. Zira Kıbrıslı karakterlerin töreye tepkilerini diyaloglarında yoğun bir şekilde görüyoruz.

Devşirme sürecini nasıl senaryoya eklediniz?

Tarih, belgeler, raporlar bize zaten bu bilgiyi apaçık verdi. Ben de Reyhan ile anlatmayı tercih ettim. Köyün tepesinde ihtilal zamanından kalma bir tankın üzerinde ki o tank gerçekten de o köyde var, dekor değil, orada neden olduklarını anlatıyor. Sınıra bakarken, kendi sınırlarının üzerini bir kez daha çiziyor.

Kıbrıs konusunda görsel arşivimiz çok az. Dolayısıyla yeni bir şey yaratıyorsunuz. Görsel yapıyı nasıl oluşturdunuz?

Mekânlara bakmaya ilk gidişimizde otelin lobisinde, önümüzde kocaman bir Kıbrıs haritası vardı ve nereden başlayalım diye konuşurken, ben, Akıncılar Köyü ile başlayalım dedim. Oraya gitmeden önce çok araştırmıştım, yapısının bozulmadığını biliyordum. Öyle de yaptık. Oradan sonra gittiğimiz her köy Akıncıların ne kadar doğru bir tercih olacağını söyleyip durdu bize.

     "Ben bir Yeşim Ustaoğlu hayranıyım."

Yeni Türkiye sinemasını takip ediyor musunuz?

Ediyorum tabi ki. Yeşim Ustaoğlu hayranıyım. Karakterlerin yolculuğu, kırılma noktaları, sonlanma şekilleri çok kıymetli. Araf son dönemde beni en çok etkileyen filmlerden biri... Diliyorum ve biliyorum ki hak ettiği yeri bulacaktır.

Yeşim Ustaoğlu ile çalışmak ister misiniz?

Tabi ki.

Bundan sonraki projeleriniz neler? Yönetmenlik yapmak istiyor musunuz?

Öyle bir niyetim de isteğim de yok. Yönetmenlik yeteneğimin olduğunu da düşünmüyorum. Yazmak benim kendimi ifade ediş şeklim, tepkim.  Bitmek üzere olan bir senaryom var. Bütün konsantrasyonum onun üzerinde.

Sıradaki projeniz nasıl bir hikaye?

On yedi yaşında bir çocuğun hikâyesi. Yakın zamanlarda da gazetelerde oldukça konuşulan, tartışılan bir konu üzerine. Benim bu ülkenin çocuklarıyla bir derdim var galiba...

Başka eklemek istedikleriniz neler?

Her şeyi söylüyoruz da bazen en önemli şeyi unutuyoruz. Halam Geldi’ye inanıp yatırım yapan Fethi Şimşek’e teşekkür etmeden geçmek istemem. Türk sinemasının böyle yürekli insanlara ihtiyacı olduğunu ve çok kıymetli olduklarını düşünüyorum.

**********************************  

Evrim Kanpolat
İstanbul doğumlu Evrim Kanpolat öğrenimini İstanbul Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’nde sürdürürken okulu bırakma kararı alarak gönlünde yatan gazetecilik mesleğinin peşine düştü. Zira dünyada hiçbir meslekle, hayata, sahnesinde tanık olma lüksüne sahip olamayacağını düşünüyordu. Gazeteciliğin anahtarını, Türvak Sinema Televizyon Okulunun Habercilik bölümünde buldu. Peşinden ATV Haber’de çalışmaya başladı. Ali Kırca, Mehmet Tezkan, Ayşenur Arslan’la çalıştı. Bu süre zarfında; polis adliye, politika, sağlık, kültür sanat ve yaşam haberleri yaptı. 2003 yılında ATV Haber’deki görevinden istifa ederek, senarist kimliğinin peşine düştü. O dönemde yazdığı “Kurye” isimli ilk senaryosunu Beşiktaş Kültür Merkezine götürdü ve Yılmaz Erdoğan’ın dikkatini çekmeyi başardı. Ardından da BKM Atölye kadrosuna katıldı. “Halam Geldi”yi 2004 yılında yazdı ve 2013 yılında IV. Antrakt Uzun Metrajlı Senaryo Yarışmasında yüz on senaryo arasından birinci oldu.

» Halam Geldi film sayfası

Ana Sayfa | Film Arşivi | Gelecek Program | Haberler | Gişe Raporu | Köşe Yazıları

Mesafeli Satış Sözleşmesi | Teslimat ve İade Şartları | Gizlilik Politikası

© Antrakt Sinema Gazetesi | Tüm Hakları Saklıdır