Bu sayfada yeralan verilerin tamamı özgün içeriktir. Antrakt Sinema’dan izin almadan tamamı ya da parçası kopyalanamaz, kullanılamaz.

 

Ulak

Özgür Şeyben Yazıları

Bu yazı Ulak’ı izlemeden önce okuyacaklar için tasarlandı ve onların filmle kuracakları bağın doğru biçimde gerçekleşmesine kendi halinde bir katkı sunmayı amaçlıyor.

Tam ortasında Türkiye’nin bulunduğu Orta ve Yakın Doğu coğrafyasının, gönül rahatlığıyla sahiplenebileceği özgün kültürel miras “söz” üzerine kuruludur. Bu “sözlü” kültür, beğenelim ya da beğenmeyelim, davranış biçimimize, karakterimize, dünya görüşümüze işlemiştir.

Çağan Irmak, “hikaye anlatan sinema” diye adlandırılan üretim tarzının içeriğini, hem “tür” olarak hem de kelimenin yalın anlamıyla “hikaye anlatarak”, algılarımızda boşluk bırakmayacak şekilde dolduruyor.

Eskiler bilirler, Heteredoks İslam teorisinde Ali’ye yakıştırılan sıfatlardan biri de “Kur’an-ı Natık”tır, yani "Konuşan Kur’an". Bu sıfat onun Kur’an’ı ezbere bilmesinin yanı sıra onu yaşam biçimi haline getirmesi ve cansız bir öğreti olmanın ötesinde söze ve öze dönüştürmesinden kaynaklanır. İşte Ulak filminin baş karakteri seyyah Zekeriya ve onun hikayesini diyardan diyara aktardığı kişi olan Ulak’ın da temsil ettiği “anlam” bu metaforda gizli.

Ulak İbrahim ve Zekeriya... Onlar hikaye anlatıcılarıdır. Konuşmak, yukarıda ana hatlarını çizmeye çalıştığım sözlü kültürün en temel unsurudur. Bizler neyse ki hala konuşan, konuşabilen insanlarız. Söyleyecek sözümüz, olsa da olmasa da, söylediklerimiz her zaman değerli ve güzel olmayıverse de konuşuruz. Kimi zaman gevezelik derecesinde, kimi zaman da bilge bir seyyah hünerliliğinde, kimi zaman hayırlı ve güzel sözlerle kimi zaman da uğursuz ve kötü cümlelerle hep konuştuk, konuşacağız.

Ulak’ın senaryosu da bu özellikten ilham alırcasına, içinde konuşan karakterlerin yer aldığı, olay örgüsü ve dramatik yapısını konuştuklarıyla yaratan bir senaryo. Bu senaryoyu kaleme alan ve realize eden Çağan Irmak da izleyicisiyle konuşma niyetinde. Ulak’ı izlerken dakikalar boyunca anlamsızca birbirlerine bakan, gözünü bir yerlere dikip hareketsizce duran, hiçbir şey söylemeden film boyunca oturan, kimseleri göremeyecek oluşunuz da bundan. Annesi ölünce susan, karısı aldatınca bakan, sevgilisiyle kavga edince duran hiçbir insan Ulak’ın yanına yöresine uğramıyor.

Şüphesiz Çağan Irmak’ın konuşan bir film yapması, erdem ya da meziyet olarak adlandırılmamalı; ancak sinemada suskunluğun geçer akçe olduğu bir dönemde zor olanı tercih ettiğini söylemek de yanlış olmaz.

Öyle ya konuşmak herkesin harcı değil, en azından süslü kadrajlar ve kamera açılarından, pelikülün ses bandına sadece ortam seslerini yerleştirmekten daha fazlasını gerektirdiği kesin.

Düşünün bir kere, konuşan bir film yapmak için senaryonuzda konuşan karakterlerin olması ve bunun için diyalog yazmanız gerekli, diyalog yazabilmek için konuştuğunuz dili bilmeniz, kelime haznenizin zengin olması lazım, yazdığınız diyaloglara hayat verecek olan oyuncularla okuma provaları yapmanız icap ediyor, bu provalarda oyunculara diyaloğun tonlaması ve vurguları hakkında söyleyecek sözleriniz olmalı, sete çıkıldığında karakterlerinizin edeceği lafları etkili kılabilmek adına mizansenler belirlemeniz de beklenmekte, bu mizansenleri kendi aralarında düzgün bir ritm duygusuyla kurgulamak ve nihayetinde derdini kendi başına anlatabilen bir film yaratmak.

İşte Ulak’ın yönetmeni Çağan Irmak’ın, filmlerinin anlaşılabilmesi için izleyiciden daha fazla çaba bekleyen sinemacılardan ayrıldığı nokta burası.

Uzun zamandır sinema iklimini belirleyen, Türkiye’yi yurtdışı festivallerde temsil eden ve dışarıda "Türk Sineması" algısını oluşturan anlayışın aksine Ulak, anlamak ve bağ kurabilmek için izleyiciden çaba talep eden filmlerden değil. İçinde öyle derin alt metinler, göstergeler yok, izlemek ve anlamak için bir çift göz ve kulak yeterli.

Ana Sayfa | Film Arşivi | Gelecek Program | Haberler | Gişe Raporu | Köşe Yazıları

Mesafeli Satış Sözleşmesi | Teslimat ve İade Şartları | Gizlilik Politikası

© Antrakt Sinema Gazetesi | Tüm Hakları Saklıdır