Her zaman olduğu gibi küçük bir kıyamet daha koptu SİYAD’ın 44. Ödül Töreni’nin ardından. Bu yılın argümanları ‘kılık kıyafet’ ve ‘canlı yayın’ idi… Öylesine yazılar, öylesine ağır cümleler kullanılıyor ki SİYAD törenleri için; eminim yalnızca SİYAD’ın yönetim katı değil, bütün üyeler bir ‘anlam ve kavram’ kargaşası yaşıyordur.
Bu ne hırstır, bu ne celal!.. SİYAD ofisi, senaryosunu tescil ettirmek isteyen yazarlar tarafından sıkça aranır… Kimi zaman Siirt, sıkça Sinop, çoğunlukla Sivas, nadiren de Silifke ilçesinin insanlarının yardımlaşma derneği olarak karıştırılır Bunlar fazla yormaz ve şaşırtmaz SİYAD’ı ama yılda bir kez ve en fazla üç saat süren ödül etkinliğinden Oscar ve Altın Küre törenlerine benzer performansı beklenmesi, yorar ve şaşırtır.
Hele hele bu beklenti sahipleri biraz da sert üslupla dile getiriyorlarsa düşüncelerini ve aynı tarafta durarak, aynı yöne baktığınız insanlar ise… Eleştirmenler eleştiriden, yazarlar yazıdan şikayet etmez elbette ama SİYAD ödül törenlerinin amaç ve yapısının bu kadar yıl sonra halen ‘anlaşılamamış’ olması, anlayamayanlar açısından düşündürücüdür…
1998 yılında, bugün AFM sinema yapısının bulunduğu binada Dünya, Fitaş ve Cep sinemaları bulunuyordu… Adının “Cep” olmasına aldanmayın, içine bugünün işlek sinema salonlarından en az dört tane sığardı… Fitaş ve Dünya’yı hiç söylemeyeyim… İşte o yıl bu Cep sinemasında küçük, sıcak, tamamen ‘yedinci sanat’ dolu bir tören gerçekleştirildi. O yıl ödül kazanan ve ödülünü almaya gelen isimler arasında Haluk Bilginer ve Zuhal Olcay’ı çok net hatırlıyorum… SİYAD’ı temsilen ise Atilla Dorsay, Saim Yavuz ve Coşkun Çokyiğit salondaydı. Cep sinemasındaki bir film gösteriminin hemen öncesinde o filme bilet almış sinemaseverlerin huzurunda bu sanatçılara ödülleri takdim edildi… Bu sıcaklıkta ve bu samimiyette… Bütün sanatçılara olayın bu şekilde gerçekleşeceği söylenmiş, onlar da paltolarını giyip gelmişlerdi… 1998 yılından hareketle bir sonraki yıl tören Emek sinemasına kaydırıldı… Bir önceki yılın sıcaklığı sinema yaşamımızın oluşturan herkesin dilindeydi. 1998 yılında hınca hınç dolu bir salon ve gene aynı samimiyette bir tören… Haftalarca konuşuldu… SİYAD törenlerinin yaratıcısı ve lokomotifi Atilla Dorsay’ın usta işi sunumuyla da renklenen ve anlam kazanan SİYAD’ın ödül törenleri güçlenerek ve büyüyerek günümüze kadar ulaştı.
SİYAD – Sinema Yazarları Derneği, film eleştirmenleri, akademisyenler, sinema araştırmacıları, sinema tarihçileri ve sinema yayıncılarının oluşturduğu, günümüzde 89 üyesi bulunan bir dernektir. Kuruluş amacında ve faaliyet çerçevesinde, Türkiye’deki film üretimini desteklemek, bu alanda üretim yapanları teşvik etmek gibi başlıklar mevcut… Çoğunluğu gazeteci ve basın mensuplarından oluşan üyeleriyle SİYAD, sinema dünyasında üreten herkese aynı uzaklıktadır, kısacası tarafsızdır… Bu sebeple de sinemanın vicdanıdır… Festivaller, yönetmenler, filmler, meslek örgütleri, üniversiteler ve bunun gibi sinema alanında etkin bütün kurumlar SİYAD’ın ve ülkemizde sinema yazarlığı yapan kişilerin ilgi alanına girmektedir. Bu ilgi alanına ve bu alandaki insanlara kayıtsız kalmaksa işin doğasına aykırıdır… SİYAD törenlerinin mantığı da budur: Farkına varmak, dikkat çekmek, ödüllendirmek, desteklemek, tarafsız kalmak ve ‘doğal’ davranmak.
O ilk mütevazı ödül takdiminden sonra törenlerin sempatisi o kadar arttı ki SİYAD, törenlerin televizyondan canlı yayınlanması teklifleri aldı… Sponsorluk teklifleri yağmaya başladı. Ama bugüne dek gerçekleşen on dört ödül töreninin hiçbirinde yaptırım gücü SİYAD dışındaki bir başka kurumun elinde olmadı. Bildiğimizi yaptık, bildiğimizi okuduk!.. Ve SİYAD üyelerinin oylarıyla belirlenen ‘en iyileri’ ödüllendirdik. Evet, olan tam da bu… Bundan sonra olacak olan da bu! SİYAD törenleri aynı ‘doğallıkla’ sürecek. Artılarıyla eksileriyle, SİYAD ödül dağıtmaya devam edecek.
SİYAD törenleri tüm üyelerin huzurunda, bütün detayları sorularak tartışarak yapılandırılıyor. Bir yıl boyunca tören yapısı tartışılıyor, tarih yaklaştığında bir kurul oluşturuluyor… Gönüllü bir çekirdek tören ekibi de gecenin hazırlıklarını, icrasını, akışını kotarıyor. İşin içinde ne yazık ki profesyonel bir ekip yok, teklifler, izinler, protokoller, ayarlamalar, çekinceler yok… Rica, destek, dayanışma esasıyla ilerliyor bütün süreç… Büyük bir özveri mevcut… Bir kelimeyle katkı sağlayan bir SİYAD üyesi ile gece boyunca sağa sola koşuşturan bir diğer SİYAD’lının bu törenden hiçbir maddi kazancı bulunmuyor. Birçok üye işini gücünü bırakıp mensubu olduğu derneğin bu özel gecesine katkı sağlamak amacıyla kapılar çalıyor.
On dört yıl, on dört tören… Bu törenlerdeki samimiyeti ve iyi niyeti algılayamayan, bunun Oscarvari bir organizasyon olmadığını, bağımsız insanların bir araya gelerek, herhangi bir kazanç uğruna yapılmayan bir sunum olduğunu ısrarla anlayamayanlar da var elbette. SİYAD, 44 yıla yayılan ödüllerini son on dört yılda tören düzenleyerek takdim ediyor sahiplerine ve kimileri de on dört yıldır hep aynı ‘memnuniyetsizlikle’ SİYAD törenlerinde kusur arıyor. Kendi adıma dört yıl üst üste ‘SİYAD bitti!’ diye yazan köşe yazarına gülsem mi ağlasam mı karar veremiyorum ve SİYAD’a bakıp ‘Helal olsun, ne bitmez dernekmiş!’ diyorum.
Türkiye’de 1980’li yıllarda dibe vuran, 90’larda da bu şekilde süren sinema üretiminin günümüzdeki durumu malum… Üretim artıyor, film sayısı artıyor ama seyirci kaybı geçen yıla oranla yüzde 55! Ve ne acıdır ki Türkiye’de Altın Portakal ve SİYAD Ödülleri dışında bir tane bile köklü, süreklilik sağlamış doğru düzgün ödül mekanizması yok. ‘Yarım dalya’ demeye hazırlanan bu iki kuruma da her fırsatta vurmak gelenek haline gelmiş…
Diyelim ki Yeşilçam Ödülleri, şimdilerde gündemde olan ‘Yefa’!... Neden olamıyor ve neden olamayacak derseniz, lafı hiç uzatmadan ve başkaca neden arama zahmetine girmeden, davetiye üzerine yazılan ‘Koyu renk elbise giyilmesi’ gibi ibareler yüzünden diyebilirim… Ya da ‘samimiyetsizlik diyebilirim…
Tekrar SİYAD’ın son tören gecesine dönecek olursam… Her yıl olduğu gibi üyelerimiz vasıtasıyla gerekli kurum ve kişilerle irtibatlarımızı kurarak destek ve olurlarımızı aldık ve geceyi gerçekleştirdik... Gelenek sürdü ve herkes çorbaya tuzunu attı… Bütün SİYAD üyeleri… Destek veren herkes de örnek bir dayanışma duygusu ve sabırla üstüne düşeni yerine getirdi. Tören esnasında teşekkür ettiğimiz bütün kişi ve kurumlar sıfır beklentiyle aramızdaydılar… Biz bu birlikteliğin sonunda ne yaptık: filmleri ve sanatçıları ödüllendirdik… Bunu duyurduk… Fakat attığımız ‘taşlar’, hep olduğu üzere, olayımıza ısrarla kafasını uzatan, burnunu sokan ‘başka birilerini’ de vurdu! Gecede neden canlı yayın yoktu, neden uzun konuşmalar yapıldı, neden kılık kıyafete dikkat ettirilmedi, o filmler neydi, niye uzundu, o kimdi bu neydi…
Ne yazıktır ki hiçbir yerde 70 film arasından neden bu filmlerin ve sanatçıların ödül aldığını tartışamadık, ödül alacak isimlerin, -tiyatro oyunu dolayısıyla gelemeyeceğini günler öncesinden bildiren ve görüntülü bir teşekkür konuşması gönderen Perihan Savaş dışında- tamamının eksiksiz hazır bulunduğunu bile takdir edemedik. Hiç abartmadan söyleyeyim; insanların evlerine gidemediği, ulaşımın kesildiği, trafiğin kilitlendiği o karlı İstanbul gecesinde 870 kişilik bir salonu ancak SİYAD doldurabilirdi ve aynen öyle oldu!
SİYAD’a giydirilmek istenen model sanırım şu: Ödülü şu sanatçı versin, öbürü vermesin çünkü güzel değil, aman o konuşma yapmasın, bu yakışıklı adam gelsin… Sakın bilmem kime ödül vereyim demeyin, gelmez… Biz iyisi mi ödülü şuna verelim, kesin gelir bizim için iki güzel de laf eder… Bu tür organizasyonlar mevcut ülkemizde… Kuşkunuz olmasın SİYAD bunlara benzemeyecektir.
Törenle ilgili yalnızca bir adet özenli ve dikkatli eleştiri yazısı vardı ve ‘ biraz özen gösterilemez miydi’ diye soruluyordu… Yazıda bahsedilen teknik aksaklıklar ve özellikle Onur Ödülü alan sanatçılarla ilgili kliplerdeki küçük aksaklıklara dair eleştiriler yerden göğe kadar anlaşılır ve aynı şekilde paylaşılır… Bu tür işaretler için teşekkür ediyoruz ve payımıza düşen dersleri çıkartıyoruz... Gene aynı yazıda tören başında gösterilen, eleştirmenleri eleştiren konuşmanın ‘ciddiye alınarak’ törene eklendiğinden bahsediliyor… Bazı katılımcıların bu şekilde yorumladığı söyleniyor… Bu da doğrudur ama video esnasında törenden yükselen kahkahalar da perdedeki kişilerin nasıl bir hezeyan içerisinde olduğunun ve bizim amacımıza ulaştığımızın ispatıdır…
O gecenin en büyük sürprizi 16.00’da başlayıp İstanbul’u felç eden kar yağışıydı… O karı da mı biz yağdırdık demiyorum ama kar yağışının o ana sipariş edildiğini, SİYAD’ı kabul etmeyen, tanımayan ve sevmeyen arkadaşlarımız tarafından dilendiğini biliyorum… Olsun varsın… Buna rağmen dolan salon… O gece sunucularımız Ezgi Mola ve Sarp Apak’la doğru düzgün sahne provası yapılamayışına bile neden olan kar yağışı en çok bu kişileri zor durumda bıraktı bana sorarsanız… Ödüllerin geceye son anda yetişmesi, teknik işlerle ilgilenecek bazı arkadaşlarımızın salona gelemeyişleri gibi birçok sorunla karşılaştık… Bunlara rağmen SİYAD ödül töreni sinemaya net bir saygı gösterisi olarak tamamlandı diye düşünüyoruz… Eleştirmenlerle ilgili video, onur ödülleri, ödül kazanan sanatçılar ve filmler, Tunca Arslan’ın açılış konuşmasında söz ettikleri, ödül vermek için sahneye çıkan sanatçılarımızın vurguları, gönderilen selamlar, hatırlanan merhum sanatçılar, mini konser, Emek sinemasının değerli çalışanları ve kar yağışı, kılığın kıyafetin önüne geçti neresinden bakılırsa.
SİYAD önümüzdeki yıllarda da ödüllerini gene törenlerle vermeyi sürdürecek. Törenin şekline ise bugüne kadarki deneyim ve eleştiriler dikkate alınarak SİYAD üyeleri karar verecek. Ama şunu çok iyi biliyoruz ki tören yapsak da yapmasak da, töreni böyle değil şöyle düzenlesek de, konuklar şöyle değil böyle giyinse de SİYAD gene en çok konuşulan, hakkında en çok dedikodu ve haber yapılan sinema örgütü olmaya devam edecek. Bunun bir ‘SİYAD ayrıcalığı’ olduğu ise artık dost düşman herkesin malumu. |