Bir kez daha görüldü ki çaba, özveri, iyi niyet geldiğimiz günlerde beyhude kavramlar. 21. yüzyılın 13. yılında, 2012’de, sinemanın Türkiye’ye gelişinin 98., Yeşilçam’ın ise 94. yılında ilk kez (!) gerçekleştirilmeye ‘çalışılan’ Türkiye sinema ödüllerine baktık ve bunu bir kez daha gördük.
Türkiye’de akademiye ilk teşekkür edenin yönetmen İ. Hakan Algül (resim 2) olarak kayıtlara geçtiği, Engin Altan Düzyatan’ın beş ay önce SİYAD ödüllerinde, perdede, Yefa’da ise sahnenin tam ortasında arzı endam ettiği, partneri Şebnem Dönmez’in onur ödülü sahibi Başar Sabuncu’yu sahneden Yaşar Sabuncu diyerek uğurladığı, Yefa yönetiminin ise sunucusu Dönmez’in soyadını sonuç basın bültenin de Şebnem Sönmez olarak yazdığı bir törendi 1. Yefa Ödül Töreni.
Futbol maçları günün geç saatlerinde oynandığından maçların ilk yarısında ertesi günün gazetesine maç yazısını daha ilk devre oynanırken yazan spor yazarlarına, üç ihtimalli maçların bütün ihtimallerine göre başlık ve yazı hazırlayan sayfa editörlerine ilgili olan herkes aşinadır. 4 Haziran 2012 Pazartesi günü Harbiye Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda yapılan 1. YEFA (Yeşilçam Film Akademisi) Ödülleri sahiplerine verilirken ve verilmeden öncesinde 5 Haziran 2012’nin konuyla ilgili manşetleri, yazıları ve eleştirileri gene işin ilgililerince hazırlanmıştı. Ne var ki ödül mekanizmasının kuruluşuna, işleyişine basın ve sektörün -mekanizmanın dışında kalan- kurumları eser ilgi göstermemişlerdi.
‘Buna ne gerek vardı şimdi’, ‘İşi profesyonellere vermezseniz…’, ‘Bu ne kepazelik…’, ‘Size ve sinemamıza işte bu layık’, ‘Sinemamızın hali işte bu’ minvalinde yazılar, yorumlar gazetelerde, ödül töreninin işleyişiyle ilgili, sunucuların gaflarıyla alakalı dedikodular da dillerde… En kolayı bu değil mİ? Memlekette klasikleşen ‘tören arkası çakma’ ayinlerinin sebebi ‘bu işe bir yerinden bulaşıp da yolumuzu nasıl buluruz’ mantığı değil mi?
Bir törenin işleyişi ve hataları ile ilgili sayfalarca yazılar yazmak ortaya çıkarılan önemli bir olguyu hiçten sebeplerle yerin dibine sokmaya çalışmak ne kadar da kolay… Törenin 10 üzerinde 3, hatırına 4 alacağı kesin… İşin ortalaması bu… Fakat Türkiye sinemasının meslek örgütleri, dernekleri ve sendikalarıyla bir bütün olarak sinema akademisi oluşturması ve teşvik amacıyla içende bulunduğu piyasaya renk katması takdir ve desteklenecek bir girişim değil mi?
İşin sunumu ileilgili olarak genel teamül, hata kabul etmemektedir. Bir tören dört dörtlük işlemeli, sunumun içeriğe yaraşır bir şekilde yapılması gerekmektedir. Bunun özürü olamıyor. Bununla birlikte sinema sektörünün içerisinde, taze kurulmuş Yefa mensubu yönetmen, yapımcı ve benzer kollardan kişilerin yapılan işe kurulmuş saat gibi tepki vermelerini de anlamak mümkün değil.
Yönetmen, yapımcı, senarist ve reklam filmleri yönetmeni Ömer Faruk Sorak tören ertesi aldığı ödülün anlamsız ve yanlış olduğunu, bunu hak edenlerin alması gerektiğini söylüyor. Bu mekanizmanın doğal ve resmi üyesi olarak Sorak’ın ödüller dağıtılmadan önce nerede olduğunu ödül komitesinden hiç kimse sormuyor mu? Adayların belirli formlarla eser sahiplerine sorularak belirlendiği açıklanıyor ve beyana göre adaylar oy vereceklerin önüne, akademi üyelerine listeleniyor. İronik olan şudur: bir akademi üyesi, bir yönetmen, iyi bir sinemacı sektörünün bu önemli girişimine neden bu kadar ilgisizdir. Filmi alakasız bir dalda -ister kendi beyanı ister komite kararıyla- yanlış olarak listelenmişse bunu görüp de neden düzeltmez, henüz iş bu aşamadayken meslektaşlarının hakkını düşünmez de pişmiş aşa su katmak için fırsat kollar… Aklıma gelen bir başka soru ise Ömer Faruk Sorak’ın da içinde bulunduğu bir Altın Portakal jürisinde Ulusal Yarışma bölümünde yabancı bir filme en iyi film ödülünün verilmesiydi. Bu aşamada Sorak’ın yapacağı bir şey yok elbette, film yarışmada ve değerlendiriyor…
Üzerinde durmak istediğim basının ve sinemayla ilgili kurumların Yefa’ya olan peşin ilgisizliği ve Yefa’nın kendi içerisindeki düşmanları… Sunucu gaflarını ve diğer bütün teferruatı, töreni devre dışı bıraktığınızda Yefa Ödülleri nihayetinde sahiplerine verildi. Sinema sektörünün büyük bir eksiği geç de olsa doğru bir oluşumla çözüldü. Yeterli değil… Birileri ‘bu ödül enflasyonu içerisinde ne gerek vardı’ diyor… Ben mi yanlış biliyorum yoksa hesap mı yanlış yapılıyor. Türkiye’de düzenli ve uyzun soluklu olarak verilen tek ödül SİYAD’ın (Sinema Yazarları Derneği) sinemacılara verdiği ödüldür. Bu ödüllerin üreticilerle, icracılarla ne kadar alakalı olduğu tartışılmaktadır… Yeri ayrıdır, önemi büyüktür ama sektör ödülü tanımına uymaz. Film festivallerini, üniversite seçkilerini, benzeri organizasyonları saymazsanız –ki sayamazsınız- enflasyon nerededir? ÇASOD’un (Çağdaş Sinema Oyuncuları) öz veriyle yıllardır, imkansızlıklar içerisinde gerçekleştirdiği ödülleri bu çerçeveye taşımak, bütün meslek birlikleri ve benzer kurumların dahil olduğu bir yapıyla vermek, bunun için uğraşmak hata mıdır? Bu kadar acımasız olmayın…
Türsak Vakfı’nın üç kez gerçekleştirdiği Yeşilçam Ödülleri’nin Yefa sebebiyle donması, sinemaya aktarılan belediye ve özel kurum girdilerinin rafa kalkması ne kadar saçma ise Yefa’nın daha başında baltalanmaya çalışılması da o kadar gariptir. Henüz 3 kez yapılmış bir ödül töreninin sinema sektörüne katkısı yadsınamaz ve Yeşilçam Ödülleri gibi büyük ve profesyonel projelere sinemamızın ihtiyacı sonsuzdur.
Sektör kendisini ödüllendirecek, değerlendirecek, güçlendirecek buna kimse engel olmamalı… Yefa’nın hızla ve genişleyerek sinemayı güçlendirmesi ve sinema alanında birbirinden farklı mekanizmalarla verilecek ödüllerin çoğalması umuduyla… |