Bu sayfada yeralan verilerin tamamı özgün içeriktir. Antrakt Sinema’dan izin almadan tamamı ya da parçası kopyalanamaz, kullanılamaz.

 

Duvara Karşı bir ‘Alman Yeni Dalga Filmi’ mi?*

Gülhan Düzgün Yazıları

Doğan Kitap’tan taze çıkan, dumanı üzerinde Sinema, Benim Memleketim adlı kitap, Volker Behrens ve Michael Töteberg’ün Fatih Akın ile yaptıkları röportajlardan oluşuyor. Kitabı almaya koşarak gittim ve önsözünde yer alan şu sözlere vuruldum önce: “Fatih Akın, filmlerini adeta “hışımla” çeker, Rainer Werner Fassbinder’vari bir yılmaz savaşçının tüm özelliklerini bünyesinde taşır ama aynı zamanda karakterlerini büyük bir sevgi, şefkat ve yaşamsal önemde konularla kuşatan bir romantiktir.” “Film çekmek boks yapmak gibidir” der. Önemli olan “gücü dengeli kullanmak, taktik ve zamanlama”dır. Çoğunlukla kendisiyle kavga halindedir. “Fatih Akın en iyi filmini henüz yapmadığının farkında. Bu nedenle yeniden ringe çıkıyor. Kavga sürüyor.”

Yapım sürecini “bıçak sırtında dans” olarak tanımladıkları Duvara Karşı filmini, kamera aracı olmadan, raysız, steadycam’siz, hiç ışık kurmadan, kamera omuzda, tekerlekli sandalye kullanarak nasıl çektiklerini anlattığı sayfaları adete soluksuz okuyorsunuz. Sibel Kekili ile ilk buluşmalarının gerçekleştiği, Kekili’nin Essen’de işlettiği striptiz barı, çekimlerin kronolojik olarak yapıldığını, çekimler boyunca Cahit ve Sibel’in kedi köpek gibi kavga ettiklerini, sevişme sahnelerinde Sibel’in seti sakinleştirici etkisini nefes nefese geçtim. Yavuz Turgul’un Muhsin Bey filminin Duvara Karşı’ya model oluşturduğunu, Talk Talk’un “Life is What You Make İt” ** şarkısının filmin ana fikri olduğunu, bu yüzden jenerikte çaldığını okuyoruz.

Duvara Karşı ile aranızda büyük bir tutku varsa, sayfaları susuzluktan ölmüşçesine içerek okuyorsunuz. Fatih Akın, Sibel karakterinin yaratım sürecini anlatırken; “Kız olarak doğsaydım nasıl olurdum?” sorusu üzerine düşündüğünü söylüyor ve ekliyor “Sibel karakteri, bir anlamda, benim ruhumun aynadaki görüntüsüdür.”

Altın Ayı’yı aldığını duyduğunda ; “O anda kendimi, George Foreman’ı yendikten sonraki Muhammed Ali gibi hissettim” diyen Akın’ı, Berlin Film Festivali Jüri Başkanı Frances Mcdormand “Sizin filminiz tam bir rock’n’roll” diyerek kutluyor.

Fatih Akın, uzun yıllar boyunca Sezen Aksu’ya ulaşmaya çalışır fakat ulaşamaz. Duvara Karşı’nın ülkemizdeki başarısından sonra, İstanbul Hatırası-Köprüyü Geçmek’in çekimleri için kapısını çalabilir. Sezen Aksu ile dost olurlar. Fatih Akın, Sezen Aksu’nun kendisi için bir tür Don Corleone olduğunu söylüyor, ciddi bir tavsiyeye ihtiyacı olduğunda ona başvurduğundan bahsediyor. Don Corleone-Luca Brasi benzetmesi ise muhteşem: “Bu, sanki ona, “Don Corleone, benim bir derdim var” demem, onun da bana “Merak etme, Luca Brasi’yi gönderirim şimdi” diye karşılık vermesi gibi…” sözleriyle açıklıyor Sezen Aksu’yu hayatında nasıl konumlandırmış olduğunu.

Bir koşuda alınıp, bir solukta okunan kitaplardan Sinema, Benim Memleketim (Çev. Barış Tut). Duyarsız kalmayın…

*Virginie Apiou, Synopsis, sayı 32, Temmuz-Ağustos 2004
**Yaşam ondan yarattığındır

Ana Sayfa | Film Arşivi | Gelecek Program | Haberler | Gişe Raporu | Köşe Yazıları

Mesafeli Satış Sözleşmesi | Teslimat ve İade Şartları | Gizlilik Politikası

© Antrakt Sinema Gazetesi | Tüm Hakları Saklıdır