Karaoğlan’ın seti dünyanın en pahalı oyun bahçesiydi benim için
1966 Bergama İzmir doğumlu Kudret Sabancı, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema TV mezunu. Sinemaya, 1988 yılında Çek yazar Jaroslav Hasek’in bir öyküsünden uyarladığı “Jaroslav Hasek’ten Acayip Bir Hikaye” ile adım attı. Zerda, Aliye, Binbir Gece, Aşk ve Ceza gibi reyting rekorları kıran dizilerin yönetmenliğini yaptı.
Fotoğraflar: Özge Sebzeci
Söyleşi: Gülhan Düzgün
Bir süper babaanne öyküsü
Gülhan Düzgün: Çizgi roman tutkunuz nasıl başladı?
Kudret Sabancı: TV yoktu, çizgi romanlar haftalık fasiküller halinde yayınlanırdı. Babaannemin dizine yatardım, okuma yazması olmadığı için çizgi romanın resimlerine bakarak hikayeyi anlatırdı. Ben de film seyreder gibi seyrederdim. Babaannem, Kaptan Swing’i çok severdi, İngilizler kötü adamlardır bu çizgi romanda. Babaannem o adamların kötü adamlar olduklarını anlardı ama onların İngiliz olduklarını anlayamazdı. “Gavurlar” diye anlatırdı. Ben çok heyecanlanırdım, babaannem “Dur oğlum, Atatürk gelip kurtaracak onları” diyerek beni sakinleştirirdi.
Okumayı çizgi romanlardan öğrendim
KS: Çizgi romanlar sayesinde okumaya başladım, artık ben babaanneme çizgi romanları okuyordum. Erdal Özyağcılar’ın oynadığı Karakolda Ayna Var adlı diziyi yönetirken bu hikayemi Avni Yalçın üzerinden dizide kullandım.
Kudret Sabancı Antrakt’ta doğdu
KS: Annem bana hamileyken, babaannem ile bir Belgin Doruk filmine gittikleri gün, sinemada doğum sancıları başlar. Babaanneme, “Anne, bebek geliyor” der, babaannem filmi yarıda bırakmak istemez, “Antrakt versin, öyle çıkarız der” film ara verdiğinde çıkarlar, o gece ben dünyaya gelirim.
Çizgi Romanlar
GD: En iyi çizgi roman uyarlamaları hangileri?
KS: Conanlar, Asteriksler, Son Tenten filmi, eski Tentenler (Fransızların çektikleri), Batmanler, 1978’lerde çekilen ve bu türü açan Supermanler, son Batman filmi. Karaoğlan, Tarkan, Korkusuz Kaptan Swing (Tunç Başaran, 1971), Malkoçoğlu, Kara Murat.
GD: En kötü çizgi roman uyarlamaları neler?
KS: Kızıl Maske (The Phantom)
GD: En sevdiğiniz kadın çizgi roman karakteri?
KS: Giancarlo Berardi’nin Julia’sı.
GD: Favori çizgi roman seriniz hangisi?
KS: 12-13 maceradan oluşan ve Hugo Pratt’ın yazıp çizdiği Corto Maltese ve Sergio Bonelli’nin Tex’i. Dünyada 4 farklı çizgi roman akımı var: 1. Süper kahramanların olduğu Amerikan çizgi roman akımı 2. Japonların manga tarzı 3. İtalyanlar: Kahramanları Amerikalıdır. İlk westernler çekildiğinde kendilerine Amerikalı isimler kullanmışlardır 4. Belçika Fransız ekolü Frankofon ekolü: Tentenler ve Asterixler.
GD: En çok hangi yabancı çizgi romanı filme uyarlamak isterdiniz?
KS: Bir Corto Maltese macerasını. Bir macerasında Kaptan Corto Maltese, İstanbul’dan geçer. İttihatçılarla tanışır. Onu çekmek enteresan olurdu. (Evinin duvarındaki resmi gösteriyor) Bu resim o maceradan. Corto Maltese, Üsküdar’dan geçerken. Semerkant’taki Altın Yaldızlı Ev macerasında Enver Bey’le sohbet eder. I. Dünya Savaşı yıllarında dünyanın çeşitli yerlerinde geçen hikayeler bunlar. Fransızlar dört tane animasyonunu yaptı. İstanbul Film Festivali’nde izlediğim tek film: Bir Corto Maltese macerası olan Bir Tuz Denizi Şarkısı (Corto Maltese: The Ballad of Salt Sea, Richard Danto, Liam Saury, 2003).
GD: En sevdiğiniz çizgi roman çizerleri kimlerdir?
KS: Hugo Pratt ve Enki Bilal. Enki Bilal, Fransa’da yaşayan çok önemli bir çizer. Yönetmenlik yapmaya başladı. Üç tane film çekti, çizgi roman dünyasını filmlerine yansıttı. Enki Bilal İstanbul’da Sergisi, 28 Mart-14 Haziran 2009’da, Yapı Kredi Sermet Çifter Salonu’nda sergilenmişti.
Benim bu mesleğe giriş sebebim: Çizgi romanlar. Aslında; hedefime doğru yürüdüm.
GD: 2004 yılında, Ümit Ünal’ın senaryosundan beş ayrı yönetmenin çekmiş olduğu Anlat İstanbul adlı filmde yer alan yönetmenlerden biriydiniz. Pamuk Prenses masalını anlattınız. Laleli’de Bir Azize’den sonra, bu filmde yine İstanbul’un dehlizlerine, tünellerine, yeraltı dünyasına iniyorsunuz, cüceler ve kara film ile karşılaşıyoruz. Kudret Sabancı nasıl masallar anlatmayı seven bir yönetmen?
KS: Sevdiği ve keyif aldığı masalları anlatan bir yönetmen. Çocukken çok sevdiğimiz Jean-Paul Belmondolar, Alain Delonlar, Killingler, Lütfi Akad’ın filmleri, Borsalinolar (Jacques Deray, 1970), westernler, Drakulalar, Supermenler, Star Trek
Karaoğlan
Camoka ile aynı sette olmak çok eğlenceliydi
GD: Karaoğlan filminin seti nasıl bir setti?
KS: Bugüne kadar Türkiye’de kurulmuş en büyük setti. Öykü Malatya’da başlıyor. Filmde iki değişik kent görüyoruz: 1200’lü yılların Malatya’sı ve Gori Kenti. 90’a yakın at var. 80’i Türkiye’den, 10 tanesi yurtdışından getirildi. Karaoğlan’ın atı Rüzgar, Hollanda’dan getirildi, Friesian cinsi bir at. Zorro filminde Zorro’nun bindiği atla aynı cinsten. İlk defa at görmüş oyuncularımız sete çıktıkları zaman Altaylı gibiydiler, atın üzerinde yıllarca yaşamış gibiydiler.
Aynı anda 400’ün üzerinde kişinin sette olduğu günler oldu. Sadece sanat grubu 100’ün üzerinde kişiden oluşuyordu. 30’un üzerinde kostümcü vardı. Çift görüntü yönetmeni vardı: Gökhan Atılmış ve Türksoy Gölebeyi. 12 kişilik görüntü kamera kadrosu vardı. Türk Milli Cirit Takımı’nın bel kemiği olan ve 80 kişiden oluşan Uşak Rangers setin önemli bir parçasıydı.
GD: Janbi Ceylan ve Jeo Alexander kimdir?
KS: Janbi Ceylan: At eğitmeni. Çerkez. Rusya’da tanınan bilinen bir at hocası.
Joe Alexandar: Aksiyon koreografisti. Almanya’da yaşıyor. Oyuncuların aksiyon sahnesi, kılıç eğitimlerini verdi. 13 kişilik ekibi ile dublör olarak filmin içinde yer aldılar. Altı kere Guinness rekorlar kitabına girmiş.
GD: Karaoğlan filmi, 1238’de Selçuklu döneminde geçiyor. Dönemin karakteristik özelliklerini yansıtabildiğinizi düşünüyor musunuz? Mimari ve kostümlerde gerçeğe bağlı kalabildiniz mi?
KS: Filmin ilk 20 dakikası Selçuklu topraklarında geçiyor. Yolculuk ile devam ediyor. Daha sonra Gürcistan’da devam ediyor. Kafkas Dağları’na gidiyorlar. Moğol baskısından Gürcistan’da bir kente sığınıyorlar: Gori Kenti’ne. Gori Kenti’nin çizimleri bulundu. Gori Kilisesi’nin kalıntıları bulundu. Aslına uygun olarak inşa edildi. Selçuklu Beyi Atabey’in Konağı, birebir döneme uygun inşa edildi.
GD: Senaryoyu yazarken ne gibi kitaplardan beslendiniz?
KS: Doğan Avcıoğlu’nun Türklerin Tarihi, tezler, Selçuklular üzerine kaynaklar, destanlar, Dede Korkut Hikayeleri
GD: Karaoğlan’ın 50. Yılı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
KS: Karaoğlan’ın özelliği bir kişinin bunu 50 yıldır devam ettiriyor olması. Tenten Belçika için neyse, Suat Yalaz da Türkiye için odur. Suat Yalaz, 1959 yılında Kaan, 1963 yılında Karaoğlan olarak çizmeye başlıyor.
GD: Volkan Keskin, Türkiye’nin yeni Kartal Tibet’i olur mu?
KS: Kartal Tibet olur mu bilmiyorum ama çok güzel bir Karaoğlan oldu. Volkan, spor ve at geçmişi olan biri.
GD: Sizin filminizin diğer Karaoğlan filmlerinden ayrılan yönleri nelerdir? Hangi yenilikleri getirdiniz?
KS: 1000’lerce kişiyi aynı anda gördüğümüz planlar, sahneler var. Türkiye’de en yoğun görsel efekt kullanılmış film. Şu ana kadar filme uygulanmış 1800’ün üzerinde görsel efekt var. Son Karaoğlan çekildiğinden beri 40 yıl geçmiş.
GD: 82 farklı Karaoğlan öyküsünden hangisini izleyeceğiz? Bu hepsinin bir bileşimi mi?
KS: Tumanbay’ın Gelini öyküsünden yola çıkıp, Suat Yalaz karakterleri üzerinden kurduğumuz, çizgi romanlarda hiç olmayan bir takım başka karakterlerin eklenerek oluşturulduğu yeni bir Karaoğlan öyküsü oluşturduk. Hikayeyi, Moğol istilasının başlamak üzere olduğu günlere oturttuk. » Karaoğlan film sayfası |