31 Mayıs 2013 tarihinde, Taksim Gezi Parkı Direnişi başladığı günden bugüne yaşadığımız olaylar nedeniyle kendimi bir anti-ütopyanın içerisinde yaşıyormuş gibi hissediyorum: Yevgeni Zamyatin’in Biz’i, Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sı, George Orwell’ın 1984’ü ve Ray Bradbury’nin Fahrenheit 451*’inin sayfaları arasında dolaşıyorum sanki. İki dünya savaşını atlattıktan sonra, Soğuk Savaş dönemiyle birlikte silahlanma yarışını sürdüren dünya, totalitarizmin tehlike çanlarını çalmasıyla birlikte, anti-ütopyalarını yaratması için yazarlarına kaynaklık etmişti.
Orwell 1984'ü, Huxley Cesur Yeni Dünya’yı henüz yazmamışken, Hitler ve Stalin tarih sahnesine çıkmamışken Zamyatin Biz’i yazdı. Zamyatin, bireylerin kişiliksizleştirilerek, birer sayı olarak nitelendirildikleri ve Velinimet tarafından tek bir elden yönetildikleri, 26. yüzyılda yaşayan toplumuyla, Huxley ise 1920-30'lu yılların Amerikan ekonomik bunalımından esinlenerek ve Ford'un seri üretimindeki gibi, insanların sosyal statüleri belirlenmiş olarak kuluçkadan çıktığı programlanmış bir düzenle, gelecekte bir ölçüde gerçekleşecek bilim kurgu kaynaklı anti-ütopya teorilerinin başlattı. Bradbury’nin Fahrenheit 451’i, 1953’te yayınlandı. Kitapların yasaklandığı ve yakıldığı bir geleceği anlatan konusuyla, yeni bir Büyük Birader (Big Brother) paranoyasını dile getirmekteydi.
Neil Postman, Ölümü Kendimizle Eğlendirmek kitabının önsözünde, 1984 ile Cesur Yeni Dünya’yı karşılaştırır: “Orwell’ın toplumunda korku ve kaygı vardır. Huxley’de ise zevk ve kaygısızlık. Orwell, kitapların yasaklanmasından, sansürden korkuyordu. Bilginin yasaklanması, sansür, Big Brother, tek parti, iki dünya savaşı ve Soğuk Savaş döneminin kavramlarıydı. Mutlak otorite ve mutlak korku! Çernobil, saklanmaya çalışılan son önemli bilgiydi.”
Fahrenheit 451’de TV’ler ve interaktif ekranlarla donatılmış bir dünya sunulur. Postman, Televizyon: Öldüren Eğlence kitabında, şu an içinde yaşadığımız sıkışıklığı anlamlandırmamızı sağlayıcı önerilerde bulunur: “Haber bültenlerinde duyduğunuz her bilginin, o haberi veren televizyon kanalı ile organik ilişkisini araştırın. “Bu kanal bu haberi neden verdi?” ya da “bu kanal bu haberi bana iletirken amacı nedir?”, “beni bilgilendirmek mi?”, “yoksa kendi görüşünün propagandasını yapıp, kendi çıkarını savunmak mı?” sorularını kendimize sormalıyız.”
Fahrenheit 451’in sonunda kitabın kahramanı Montag’ın öldüğünü gösterir televizyonlar. Bir günah keçisi bulunur ve öldürülür ki gösteri etkili bir şekilde sona ersin. Televizyondaki ses “Topluma karşı işlenen bir suç cezalandırıldı” diyerek kitap okuma eyleminde bulunanları ölümün beklediğini tüm ülkeye göstermiş olur.
Değişen Dünyanın İnsanları (Fahrenheit 451, François Truffaut, 1966)
Truffaut'nun Bradbury’nin aynı adlı eserinden uyarladığı film, kitapların yakıldığı bir dünyanı anlatan önemli bir anti-ütopyadır.
Kitabın insanı dehşete düşüren bölümlerinden biri şöyledir. Montag, düşünmesini, uyanmasını, gözlerinin açılmasını sağlayan Clarisse McClellan’ı sorar Beatty’ye. Beatty şöyle der: “Böylelerini daha tomurcukken kırıp yok ediyoruz zaten. “Tahtalar ve çiviler olmadan bir ev yapamazsın. Eğer evin yapılmasını istemiyorsan tahtaları ve çivileri saklarsın. Eğer adamın politik bakımdan mutsuz olmasını istemiyorsan, ona iki yönlü bir soru verme, tek yönlüsünü sor. Daha da iyisi hiç sorma. Bırak savaş diye bir sözcük olduğunu unutsun. Eğer hükümet yeterli çalışmıyorsa, çok işi varsa, vergiler deli gibiyse bırak öyle kalsın, bunun için insanların endişelenmesi daha mı iyi? Sakin ol, Montag. Onlara yarışmalar düzenle, en tutulan şarkıların adlarını sor, devletlerin başkentlerinin adlarını sor, geçen yıl Iowa’da ne kadar mısır yetiştirilmiş, onu sor, bilsinler kazansınlar. Onları patlamalarına neden olmayacak bilgilerle doldur. Öyle lanet olası olaylarla onları donat ki, kendilerini bilgileriyle gerçekten parlak kişiler sansınlar. Böylece düşündüklerini zannetsinler. Hiç kımıldamadan hareket ettiklerine inansınlar. O zaman mutlu olacaklardır, çünkü bu tür olaylar ve konular hiç mi hiç değişmezler. Onlara felsefe, sosyoloji gibi esnek konular verme, olayları bağdaştırmak için. O zaman melankolik olurlar. Bugün birçok adamın yapabildiği gibi, TV antenini ayırıp, yeniden birleştiren kişi, tüm evreni ölçüp biçen, eşitlik arayan kişiden çok daha mutludur.”
Bradbury-Truffaut
Ray Bradbury’nin kitapları: Deliler Mezarlığı, Korkunun Bütün Sesleri, Fahrenheit 451, Mars Yıllıkları. François Truffaut’nun filmleri: 400 Darbe, Piyanisti Vurun, Unutulmayan Sevgili, Yumuşak Ten, Değişen Dünyanın İnsanları, Siyah Gelinlik, Evlenmekten Korkmuyorum, Güneşte Gece, Adele H'nin Öyküsü, Yeşil Oda, Son Metro, Komşu Kadın, Neşeli Pazar.
*Kağıdın yanma derecesi |