Bu sayfada yeralan verilerin tamamı özgün içeriktir. Antrakt Sinema’dan izin almadan tamamı ya da parçası kopyalanamaz, kullanılamaz.

 

SÖYLEŞİ: Kurmaca ile gerçek arasında: Kurte Film

Yıllardır kısa film ve belgesel filmler üreten Ali Kemal Çınar, kendi yönetmenlik hikâyesinden esintiler taşıyan filmi Kısa Film / Kurte Film ile Diyarbakır’da kısa film çekmeye çalışan iki kişinin hikâyesini anlatıyor. Kişisel ve sanatsal sorunlarla boğuşan yönetmenin açmazlarının bir bir döküldüğü filmde Altın Portakal Film Festivali’nin ellinci yılında Ulusal Uzun Metraj Film Yarışmasında yarışıyor. Ali Kemal Çınar’la sinemasını, hayatının ne kadarıyla sinemaya girdiğini ve Diyarbakır’da sinema yapmayı konuştuk.

Söyleşi: Kültigin Kağan Akbulut / Fotoğraflar: Dilek Yaman
(Söyleşi metni ve fotoğrafların bütün yasal kullanım ve paylaşım hakkı Antrakt'a aittir. Kaynak göstermeden kullananlar hakkında ve karşısında hukuksal haklar saklı tutulmaktadır.)

Antrakt: Öncelikle herkesin merak ettiği şeyi sorarak başlayalım. Bu filmin ne kadarı kurgu, ne kadarı gerçek? O yönetmen siz misiniz? Hikâyenin ne kadarı kurgu, ne kadarı sizin hayatınızdan esinler taşıyor?

Filmin ne kadarının gerçek veya ne kadarının kurgu olduğu önemli değil. Zaten amacım bu fikrin tartışılmasıdır. İlk filmler hep otobiyografik olur, ben de bu geleneği bozmak istemedim. Bu filmin en büyük özelliği, bu tür şeylerin farkında olması ve kendi yapısının içine yerleştirmesiydi.Wenda uzun metraj film pratiği açısından iyi bir denemeydi.

     “Kurte Fîlm bu açıdan, benim, en başta kendime karşı yaptığım bir eleştiridir. Elbette ki Türkiye'deki iyice tutuculaşan sanat sinemasına da…”

Antrakt: Sizi kısa metraj filmlerinizden tanıyoruz. Bu uzun metrajlı filminizden önce bir de iki yönetmenle birlikte çektiğiniz Wenda adında bir filminiz daha var. Wenda’yı ve Kısa Film - Kurte Fîlm'i çekmeye nasıl karar verdiniz? Kısa metrajdan uzuna geçiş sürecinin zorlukları nelerdi?

Diyarbakır Sanat Merkezi bünyesinde 2003 yılında Diyarbakır Sinema Kulübü kuruldu. Ortalama on beş, yirmi kişiydik. Film izleyip, filmler üzerine tartışıyorduk. Bu arada kimimiz de kısa filmler çekiyordu. 2010 yılında DSK'daki arkadaşlarım olan Abdullah Yaşa, M. Sait Korkut'la bir araya gelip üç kısa filmden oluşan Wenda'yı çekmeye karar verdik. Her birimize ait bir kısa film vardı bu filmde ve bir dönemin hikâyelerinden oluşuyordu. Wenda süreleri itibariyle kısa olmasına rağmen uzun film mantığına daha yakındı. Bu yüzden uzun film pratiği açısından iyi bir denemeydi. Kurte Fîlm'i de bu tecrübe ve rahatlıkla çektim. Öyle ki Kurte Fîlm'e başlarken elimde herhangi bir senaryo ve fikir olmadan çekmeye karar verip, başladım. İlk başlarda bir kısa film çekiyor ve onun kamera arkasındaki süreci de çekiyordum. Sonraları hikâye başka taraflara kayıp şu anki halini aldı. Bir taraftan kafamdaki sahneleri çekip diğer taraftan da kurguluyordum. Bu kadar uzun zaman almasının nedeni de bundandı. Filmin tamamlanması bir buçuk yılımı aldı.

     “Sinema sektörüne bir inatla ve ısrarla yapıldı bu film.”

Antrakt: Film birçok katmanı içinde barındırıyor. Bunları sırayla sormak istiyorum. Birincisi film sektöründe profesyonel olarak çalışmayan birinin film çekme çabası. Siz de film sektöründe çalışmıyorsunuz. Bu konuda yaşadığınız zorluklar nelerdir? Bunun bir artısı var mıdır? İkinci katman da İstanbul dışında, özel olarak da Kürt coğrafyasında sinema yapmaya çalışmak. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?

Profesyonel olmayan birinin film çekmesi, özellikle benim durumumda olan biri için çok rahat olduğunu söyleyebilirim. Hiçbir sınır olmadan istediğim zaman, istediğim gibi filmimi çekme lüksüne sahibim. Bu büyük bir avantaj... Hollywood bile böyle bir imkâna sahip olamaz. Profesyonellik deyince belli bir bütçesi ve yapımcısı olmak anlamına gelir. Sektörde öyle tanımlanıyor. Sanki bunun dışında başka bir üretim biçimi yokmuş gibi. Ben de maalesef yıllarca birçok zorluğun yanında bir de bu profesyonellik dayatmasına bağlı olarak zorluklar yaşadım. Bunu aşmak, geride bırakmak benim için de kolay olmadı. Olabilecek en amatör biçimde -tabi filmin niteliğini değerlendirirken buna sırtımı dayamadan- bu filmi çektim. O yüzden bu filmin yapım aşaması da film kadar değerlidir benim için. Sinema sektörüne bir inatla ve ısrarla yapıldı bu film.

İkinci soruya gelince; Kürdistan'da film yapmak genel sorunlardan bağımsız değil elbette. Ama İstanbul gibi daha merkez olmuş yerlerden daha rahat çalıştığımı söyleyebilirim. Diyarbakır'da sıfır bütçeyle bir film yapabilirim ama İstanbul'da bu imkânsız gibi.

     “Bu filmle birlikte asıl derdimin sinema olduğunu fark ettim.”

Antrakt: Filmdeki yönetmen ve senarist çekim hazırlıkları yaparken farklı tepkilerle karşılaşıyor. Kadın oyuncu filmi feminist açıdan eleştiriyor, bir entelektüel herkesin film çekmesinden ve sözlü kültürün etkisinin azalmasından dem vuruyor, bir başkası da yönetmen dediğin Yılmaz Güney gibi olacak diyor. Birçok genç yönetmenin karşısına çıkan sorular aslında bunlar. Siz de muhtemelen bu tarz tepkilerle çok karşılaştınız. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Film çekmeye karar verdiğim andan itibaren toplumun ve yakın çevremin başka bir yüze büründüğünü tecrübe ettim. Bu konuda anlatacak çok şeyim de vardır. Ama buradaki asıl mesele yaşadıklarımdan çok benim sinemaya bakışımın ne olduğudur. Bu filmle birlikte asıl derdimin sinema olduğunu fark ettim. Son yıllardaki baskın sinema anlayışına dışarıdan bakma çabasıydı. Sözün olmadığı, güzel görüntü yakalama çabası dışında başka bir çabanın olmadığı sinema dünyasından sıkıldım diyebilirim. Tabi kendimi de işin içine katarak diyorum bunu. Kurte Fîlm bu açıdan, benim, en başta kendime karşı yaptığım bir eleştiridir. Elbette ki Türkiye'deki iyice tutuculaşan sanat sinemasına da…   

Antrakt: Filmde filmin hikâyesine uygun olarak kendi ailenizi ve çevrenizi oynatmışsınız. Bu hem amatör olmaktan gelen bir zorunluluk, hem de filmin yapısına uyan bir tarzı var. Dengeyi nasıl kurdunuz?

Filmin gerçeklikle ilgili meselesini derinleştirme çabasıydı. Herkes kendini mi oynuyor yoksa bu bir kurmaca mı? Bu soruların ortaya çıkması ve tartışılması için tercih ettiğim bir yöntem. Her filmin gerçeği anlatma iddiası varken benim de gerçekten bir şeyleri anlatma iddiam vardı.

Antrakt: Yönetim, senaryo ve oyunculuğun yanında filmin kurgusu ve sanat yönetimi de size ait. Bir filmin bu kadar çok kısmında bulunmanın zorlukları ya da kolaylıklar nelerdir?

Hiçbir zorluğu yok. Buna inanarak söylüyorum. Sette birçok kişinin olması işi zorlaştıran bir şey... Sette çalışan kişileri bekletmemek için acele edip duruyorsunuz. Bu bile beni sıkıntıya sokan bir şey. Bu filmde bunu da yaşamadım. Sadece tek başıma oynadığım sahnelerde zorluk yaşıyordum. Kameranın netliğini yapacak kimse yoktu. Sonraları onu da, netliği yapacağım yere ‘tripod’ veya başka bir nesne koyup çözünce, o sorun da ortadan kalkmış oldu.     

Antrakt: Türkiye’de sinemanın gidişatını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu film nasıl bir yere oturacak?

Kurte Fîlm'in gidişatla ilgili konuştuğunu da düşünüyorum. Onun için ekstra bir şeyler söylemek doğru olmaz. Sadece şunu söyleyebilirim. Beni meselesi olan filmler ilgilendirir. Güzel görüntüye kanmam ve umurumda da olmaz. Bu film oturacak bir yer bulur. Bundan hiç kuşkum yok. Çünkü çok boşluk var. Kurte Fîlm'e de özel bir anlam yükleyemem.

Antrakt: Wenda bildiğimiz kadarıyla Altın Portakal’a başvurmuştu fakat ön jüriyi geçememişti. Kısa Film Altın Portakal’da yarışacak. Bu filminizle Altın Koza’ya başvurdunuz mu? Filmin vizyon şansı var mı? Altın Portakal’dan sonra filmin gösterim programı nasıl olacak. Ve son olarak Altın Portakal’da ödül beklentiniz var mı?

Altın Koza'ya başvurdum. Ön elemeyi geçemedi. Altın Portakal da benim için sürpriz oldu bu yüzden. Filmin bundan sonraki süreçlerini şu an ben de bilemiyorum. Vizyon şansı bulur mu, bulmaz mı? Belirsiz. Eğer ödül verirlerse, alırım. Çünkü ödül ihtiyacı olanındır, benim de paraya ihtiyacım var. (Ali Kemal Çınar bu cümleyi söylerken gülüyor)

Antrakt: Filminiz için Kültür Bakanlığı’nın Sinema Destekleme Fonu gibi fonlarına başvurdunuz mu? Bu tarz fonları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hiçbir sinemacının kültüre ve bakanlıklarına ihtiyaç duymayacağı bir dünya diliyorum. Ben bu filmle hiçbir yere başvurmadım. Umarım hiçbir zaman da ihtiyacım olmaz.

Antrakt: Bundan sonraki projeleriniz neler?

Henüz netleşen bir şey yok.

Antrakt: 1914’ten bu yana Türkiye sinemasının ürettiği sinema filmlerinden en beğendiğiniz ilk üçünü sırasıyla yazar mısınız?

Umut (Yılmaz Güney), Anayurt Oteli (Ömer Kavur), Yazgı (Zeki Demirkubuz).

********************************************************************

Ali Kemal Çınar
Diyarbakır’da doğdu. Dicle Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Bölümü’nü bitirdi. 2003 yılında bir grup sinefille Diyarbakır Sinema Kulübü’nün kuruluşunda yer aldı. Süheyla Acar, Hüseyin Kuzu, Doğan Sarıgüzel, Selim Demirdelen ve Çiçek Kahraman gibi sinemacıların atölye çalışmalarına katıldı. 2008’de TOG’un Samsun’da yapılan yaz kampında film analizi ve yönetmenlik atölyesi verdi. 2010’da 4. Diyarbakır Film Günleri’nin koordinatörlüğünü yaptı. Ali Kemal Çınar halen Diyarbakır’da film çalışmalarına devam etmektedir.


2013 – Kısa Film / Kurte Film / Short Fılm
2011 – Bajar / Şehir / The City (Belgesel)
2010 – Wenda / Kayıp
2009 – Şev / Gece / The Night (Kısa Film)
2009 – Arınma / Katharsis (Deneysel)
2008 – Son / The End (Kısa Film)
2008 – İnfaz / The Execution (Kısa Film)
2007 – Duvar /The Wall (Kısa Film)
2006 – Dolap / The Cupboard (Kısa Film)
2005 – Ev / Home (Kısa Film)
2004 – Bir Cinayet Değildir / It is not a morder (Kısa Film)

Ana Sayfa | Film Arşivi | Gelecek Program | Haberler | Gişe Raporu | Köşe Yazıları

Mesafeli Satış Sözleşmesi | Teslimat ve İade Şartları | Gizlilik Politikası

© Antrakt Sinema Gazetesi | Tüm Hakları Saklıdır