Çılgın ve yorucu bir haftadan sonra Rotterdam’dan çok keyifli film anılarıyla döndüm. Programımı ünlü filmlere ve yarışma filmlerine göre yapmamıştım; riskli seçimlerime rağmen neredeyse gittiğim tüm filmlerden çok zevk aldım. Ayrıca yeni hayranlıklar edindim: Daha önceden ismini duymadığım bazı yönetmenlerin filmleri beni çok etkiledi. En kısa sürede filmografilerinin çoğunu izleme hayali kuruyorum.
Rotterdam ve festival
Önce Rotterdam’da festival havasının nasıl estiğiyle başlayalım. Orta Hollanda şehri Rotterdam modern mimarisiyle ünlü bir şehir. Festival dönemi tüm sokakları festivalin sembolü kaplanla doluyor. Her adımda karşınıza Rotterdam Festivali Kaplanı çıkıyor. Festival Rotterdamlılar’ın tüm bir yıl boyunca dört gözle beklediği bir dönem. Neredeyse tüm Rotterdamlılar biletlerini önceden alıyor ve heyecanla filmden filme koşuyor. Festivalin özel sadakat kartları var. Kart sahiplerine herkesten önce ya da indirimli bilet almak gibi çeşitli fırsatlar sunuluyor. Şehrin her yerinde kafelerde ve özellikle sinema salonlarının girişlerinde heyecanlı sinemaseverleri gittikleri filmler hakkında sohbet ederken görebiliyorsunuz. Rotterdam’ın kalbi festivalle çarpıyor.
Rotterdam Film Festivali dünyanın dört bir yanından gelen filmlere ev sahipliği yapıyor. Sadece ev sahipliği yapmakla kalmıyor, Hubert Bals gibi organizasyonlarla birçok filmin çekimine de destek oluyor.
Sinema seyircilerinin seçtikleri
Rotterdam’da çok hoş bir uygulama var. Her filmin girişinde oylama kartları seyircilere dağıtılıyor. Birden beşe kadar derecelenmiş kâğıtta vermek istediğiniz puanın kenarını yırtıyorsunuz. Filmin çıkısında da kâğıtlar toplanıyor. Ben de halk gösterimlerine girdiğim tüm filmlerde itinayla oylamamı yaptım. Halkın oylarına göre bu yıl UPC Seyirci ödülünü Alexander Payne’nin filmi Nebraska aldı. Çok yakında sinemalara geleceğini bildiğim için bu filme gitmedim ama seyreden herkes çok iyi olduğunu söylüyor.
Hubert Bals desteği alan filmler arasında verilen Dioraphte Ödülü’nü de Hintli yönetmen Anup Singh’in Qissa adlı filmi aldı. İlk günlerden tüm biletleri tükenen film anlaşılan Rotterdam izleyicisinin kalbini benimkinden daha çok çalmış. Harika görüntülerle bezeli olmasına rağmen Qissa beni doyurmadı.
Büyük Hivos Kaplan Ödülü’nü üç film paylaştı: Japonya’dan Ikeda Akira’nın Anatomy of a Paper Clip’i; Güney Kore’den Lee Su-Jin’in Han Gong-Ju filmi ve İsveç’ten Ester Martin Bergsmark’in Something Must Break’i. Büyük Ekran Ödülü’nü Rusya’dan Oxana Bychkova’nin Another Year ve FIPRESCI Ödülü’nü Tayland’dan Uruphong Raksasad’in The Songs of Rice filmleri aldı.
Seyrettiğim filmler arasından benim büyük ödülüm Obvious Child’a olurdu. Neredeyse yönetmeninden yazarına, konusundan oyuncularına kadınlarla kaynayan film hem zekâmızı şenlendiriyor hem de yüzümüzü güldürüyor. New York’ta geçen romantik komedi, türünün kalıplarıyla keyfine göre oynuyor ve alay ediyor. Umarım yakında Türkiye sinemalarının da konuğu olur.
İki yeni yönetmene hayran kaldım
Festival boyunca herhalde tüm filmlerini gösterselerdi, hiç üşenmeden gideceğim bir yönetmen keşfettim: Japon Kurosawa Kiyoshi. Yönetmenin unlu Akira Kurosawa’yla bir akrabalığı yokmuş, tür olarak da farklı sularda yüzen Kurosawa Kiyoshi en çok gerilim ve korku filmleri çekmeyi tercih etse de birçok türü kendi tarzında yorumluyor. Rotterdam Film Festivali önceden de yönetmenin birçok filmine ev sahipliği yapmış, hatta Kurosawa Kiyoshi Rotterdam’da en çok filmi gösterilen yönetmen olarak anılıyor. Bu yılki festivale komedi ve aksiyonu ustaca harmanladığı orta-metraj Seventh Code’la ve ilginç bilim kurgu filmi Real ile katıldı.
Kalbimi filmleriyle çalan diğer yönetmen ise daha ikinci filmini çekmesine rağmen atmosfer yaratmadaki başarısıyla herkesin dikkatini toplayan Arjantinli Martín Desalvo. ilk filmi Kept and Dreamless’i başka bir yönetmenle birlikte çekmişler ve o da 2005 yılında Büyük Kaplan Ödülü için yarışmış. Desalvo korkudan çok psikolojik gerilim filmleri yapmayı seviyor ve Darkness by Day’de günümüz Arjantin’inde bir vampir filmini ustaca kuruyor. Yönetmenin katıldığı ve filminden bahsettiği gösterim özellikle çok keyifliydi. Genç yönetmenin bundan sonraki filmlerini de merakla bekliyoruz. Kendisiyle gösterim sonrasında yaptığım kısa söyleşide sırada Arjantin’in uçsuz bucaksız ormanlarında geçen bir aksiyon ve gerilim filminin olduğunu öğrendim.
Türkiye’den bir film
Bu yıl Rotterdam’da pek Türkiye filmi yoktu. Sadece Tayfun Pirselimoğlu’nun Ben O Degilim filmi gösterildi. Hitchcock’un Vertigo’suyla uzaktan dans eden film gerçekten çok ilginçti. Pirselimoglu’nun diğer filmlerini izlemeyi de yapılacaklar listeme ekledim. Ben O Degilim sakin ama gerilimli atmosferiyle, döngüsel öyküsü ve anlatımıyla Rotterdam seyircisini de çok etkiledi.
Önemli filmler
Dünyaca ünlü bazı yönetmenlerin ve oyuncuların filmleri de Rotterdam’ın beyazperdelerini süsledi. Spike Jones’un merakla beklenen filmi Her ve Alexander Payne’in gittiği her festivalden ödül toplayan filmi Nebraska başı çekiyordu. Obvious Child öncesi gösterilen Wes Anderson’ın kısa filmi Castello Cavalcanti ustaların filmlerini izlemenin keyfinin bir başka olduğunu tekrar hatırlattı. Sadece sekiz dakika süren film salondaki seyircileri kahkahalara boğdu. Fransız yönetmen Philippe Garrel festivale La Jalousie isimli filmiyle katıldı. Siyah-beyaz filmde Garrel dedesinin öyküsünü anlatıyor. Çevrecilik ve aktivizm üzerine düşündüren Night Moves da bu listeye ünlü oyuncularıyla dahil oluyor. Yeni nesil Amerikan yıldızlarından Jesse Eisenberg ve Dakota Fanning Kelly Reichardt’ın yönettiği filmde başroldeler.
Danimarka’dan Nils Malmros
Danimarka Lars von Trier’le ünlüdür. Meğer başka ilginç ve önemli yönetmenleri de varmış. Nils Malmros beyin cerrahi babasının izinde tıp eğitimi alıyor ama François Truffaut’nun Jules et Jim’ini izledikten sonra dayanamıyor ve sinemasal dünyaya adım atıyor. Malmros babasının hayatından kesitlerle 1940larda kullanılan bir ilacın sonradan kanserojen çıkmasının hikayesini Facing the truth’la anlatıyor. Filmin gösterimine katılıp kısa bir konuşma yapan ve filmden sonra seyircilerin sorularına cevap veren Malmros içten, açık ve sıcakkanlı bir yönetmen. Sineması hakkında rahatlıkla konuşuyor. Danimarka ve Kuzey Avrupa sinemasını sevenler kesinlikle Malmros filmlerini de denemeli.
Gelecek yıl tekrar buluşmak üzere...
Rotterdam Film Festivali’ne veda etmek çok zor oldu. Filmden filme koşmanın heyecanının yanı sıra bir çok etkinlik vardı. Karaoke ve bilgi yarışmaları, partiler, ustalarla buluşmalar, sergiler, performanslar, önemli düşünürlerle sinema üzerine sohbetler... Çocuklar için bile çeşitli etkinlikler vardı. Tabii onca etkinlik ve film hepimizi yorgun düşürdü. Yine de son dakikaya kadar sinemasal dünyadan ayrılamadık. Festivale huzurlu ve yorgun veda ederken hepimizin aklında tek bir şey vardı: gelecek yıl yeniden buluşmak.
|