Yıllar önce, bir sinema öğrencisiyken atölye hocamla hararetli tartışmalarımızdan birinde acaba sanatsal porno olabilir mi diye uzun uzun konuşmuştuk. O zaman pek nasıl bir şey olabileceğini hayal edememiştim ama olabileceğine inanmıştım.
Sonra Lars von Trier geldi ve porno çekeceğini söyledi. Sinema dilini eğip büken ve seyirciyi tahrik etmekten zevk alan bu yönetmen kollarını sıvadı ve Türkiye’de İtiraf adıyla gösterime girmesi planlanan Nymphomaniac’ı çekmeye koyuldu. Yönetmen daha önceden porno türünde bir film çekmeyi denememişti ama seyircinin sinirlerini zorlayan ve pornoyla göbek bağı olan farklı türleri sık sık deniyordu. Hatta daha sinemaya başladığı ilk dönemlerde kendi sinema anlayışının manifestosunu yayınlamıştı. Neredeyse çektiği her film sinema seyircisini derinden sarstı. Bu arada televizyon için çektiği Krallık serisini de unutmamak gerek. Benim Lars von Trier’le ilk tanışmam İstanbul Film Festivali’nde Krallık toplu gösterimleriyle oldu. Von Trier her zaman filmlerinde cinsellik kullanmayı ve şiddetin sinemasını yapmayı sevdi. Cinsellik ve şiddet onun için çıplaklıktan ibaret değildi, daha çok ruhun derinliklerinden gelen bir acının ses bulmuş haliydi. Bakiniz Krallık serisi, Dancer in the Dark, Dogville ve nicesi.
Antichrist’i yaptığı yıl Danimarka’ya turist çekmek için kendisine sipariş edilen reklam filmleri de çok konuşuldu. Reklamlarda ensestten tutun şiddetin çeşitli türlerine kadar pornografi de neymiş dedirtecek ögeler vardı. Lars von Trier her zaman pornografi yapıyordu, sadece cinsellik üzerine kurulu pornografiyi Nymphomaniac’a bırakmıştı. Dogville nasıl yorumlanır? Baştan sona bir toplumun pornografisiydi. İnsan izlerken hem içi yanıyor hem de kanı donuyordu. Ya Antichist? Filmden çıktıktan sonra “Bir daha Lars von Trier filmine gitmeyeceğim” demiştim. Beni hem yormuştu hem de çok rahatsız etmişti. Filmi düşünebilecek halim kalmamıştı, çok sarsılmıştım ve onu zihnimin derinliklerine itmeyi tercih ettim.
Ardından her yeni gelen Lars von Trier filmine gitmeden önce bir durup düşünmeye baktım. Gitsem mi, gitmesem mi? Eşe, dosta “gördünüz mü, seyredilebilir mi” diye sordum. Melancholia’ya gitmek zor oldu ama en azından filmi izlerken tenim jiletleniyormuş hissine kapılmadım. Usta her zaman ustaydı. Melancholia içime oturdu ama izleyebildim. Yönetmen bu sefer de bilim-kurguya el atmıştı. Bu yazdığımdan aksiyon ve gerilime dayalı bir bilim-kurgu olduğu sanılmasın, Melancholia buram buram von Trier sinemasi kokan, aksiyonuz ama bol gerilimli, daha doğrusu sızılı bir filmdi.
Bu yıl Nymphomaniac’ın haberleri düşmeye başladı. Film dört bölümden oluşuyordu. Von Trier yine kendince elindeki malzemeyle keyfine göre oynuyordu. Neden porno yaparken bir film çeksin, dilediği gibi uzatacaktı. Hatta ilk duyduğumda Nymphomaniac’ı izlemeye gittiğimizde dört tane iki saatlik film izleyeceğimizi sanmıştım, meğer kendi içinde öykülendirmesi dörde bölünen iki saatlik iki filmden oluşuyormuş. Film umduğumdan farklı çıktı. Filmi kolay izlememin yanı sıra Nymphomaniac’ın von Trier’in hazmı en kolay filmlerinden olduğunu söyleyebilirim.
Nymphomaniac seks düşkünü bir kadının hikayesini anlatıyor. Von Trier sadece cinsellik üzerine kurulu porno sinemasını bozup yeniden inşa etmiyor, üstüne üstlük erkek-egemen kültürün porno başrolünü de bozuyor. Aşk isteyen kadının yerini seks isteyen, hatta duygusal bağ kurmakta zorlanan bir kadın alıyor. Bu yıl tiplemeden ibaret olmayan kadınları ve onların cinselliklerini anlatan filmler epey fazlaydı: Francois Ozon’un Genç ve Güzel’i ve Ramin Matin’in Kusursuzlar’ı gibi. Ozon cinselliği ayrıntısıyla gösteren sahneler koymamıştı ama filmi pornografik diye lanse edilmişti. Genç ve Güzel’i yazdığım yazımda da aslında bir genç kızın değil toplumun pornografik hikayesini izlediğimizi belirtmiştim. Nymphomaniac ise keyifle pornografi olmaya soyunuyor ve bol bol cinsel birleşme ve fantezi içeren sahne izliyoruz ama benim sinema dünyamda bu film pornografiyle ilişkilenmesi açısından Genç ve Güzel’le paralel bir yere oturuyor.
Von Trier Nymphomaniac’ta pornografi anlayışını bozuyor, ataerkil toplumda kadının konumlandırıldığı rollere saldırıyor, klasik müzikten dinsel ögelere envai çeşit örneklerle toplumun pornografisini, sistemin pornografisini çekiyor.
Makbulü iki filmi art arda izlemek. Maalesef ki gösterim saatleri uymayınca ben bir hafta arayla izlemek zorunda kaldım. Yine de farklı zamanlarda seyretmek büyük sorun yaratmıyor. Tabii “Türkiye seyircisi Nymphomaniac’i izleyebilecek mi?” ya da “nasıl izleyebilir?” konusuna ikinci yazımda yer vereceğim.
|