Bir süredir hem zihinsel hem de hayati yoğunluklardan sinema yazısı yazamamıştım, içim içimi yiyordu. Hatta sinemaya bile gidememiştim. Baktım, Amsterdam sinemaları Nymphomaniac’a veda edecek gibi hemen koşup birinci filmi izledim. Son gösterimlere yetiştiğim için saatlerini bir garip düzenlemişlerdi. Nymphomaniac 1’e öğleden sonra saat dört suları girerken Nymphomaniac 2’yi izlemek istiyorsanız ertesi gün öğle saatlerini beklemeniz gerekiyordu. Burada Türkiye’deki gibi her filmin bir salonu yok, her filmin gösterildiği çeşitli salonlar ve saatler var. Nyphomaniac serisi de tek gösterime düşmüştü. Özetle Hollanda izleyicisi filmi abartmamış, yerlere göklere sığdırabilmiş, hatta tek gösterime düşecek kadar önemsememişti.
Peki Türkiye öyle mi? Olur mu hiç… Azimle yazmak için ikinci bölümü izlemeye gittiğimde Nymphomaniac 2 tek başına sabah on suları gösteriliyordu. Geçen pazartesi gittim, seyrettim, üstüne düşünmeye başladım. Yazdım, yazacağım, bir de ne göreyim… Filmin Türkiye’deki gösterimleri yasaklanmış, ahlaki açıdan uygunsuz bulunmuş. Evet filmi izlerken çeşitli cinsel organları, uzuvları ve onların temasa geçmesini görüyoruz ama Nymphomaniac kendisi düşünen, tartan, hisseden bir film. Hatta film kendi ahlak anlayışını oluşturuyor. Toplumca sapkın adlandırılan cinsel dürtüleri ve arzuları olanların kendilerine hakim olamamalarının sonuçlarını, yaşamlarına getirdikleriyle ve onlardan götürdükleriyle ayrıntılı işliyor. Dile kolay, dört-beş saat civarı bize tek tek anlatıyor. Hatta anlamayanlara sözle de anlatıyor.
Peki Türkiye devleti sansürüyle halkını ne tür korkunçluklardan ve ahlaksızlıklardan koruyor? Tüm sosyal ve kişisel yasam alanları tecavüze uğrarken, kadına yönelik cinsel ve şiddet suçları tavan yapmışken kimin, neyden, ne için korunduğunu insan düşünmeden edemiyor. Sorun filmde cinselliğin gösteriliyor ve konuşuluyor olmasıysa zaten Türkiye’de son yıllarda daha ağırlarına şahit olduk, haklarında konuştuk, yazdık, çizdik, okuduk. Eğer filmin sorunu bir kadının kendi dilediğince cinselliğini yaşamasıysa sansür bizi neyden koruyor? Olur ya, cinselliğe dair özgürce düşünme ihtimalimizden mi? Arzularımızı bastırmayıp onları değerlendirme olasılığından mı?
Nymphomaniac 1’de bir kadın bize hayat öyküsünü anlatmaya başlamıştı, çocukluğunu ve genç kızlığını izlemiştik. İkinci bölümde öyküsü erişkinliğiyle devam ediyor. Seyirci bir kadının, seks bağımlısı bir kadının hayatında yolculuğa çıkıyor. Yönetmen Lars von Trier filmine seksle başlıyor ama lafını siyasetle bağlıyor. Herhalde sansür kurulunun en damarına basan bölüm Nymphomaniac 2 oldu. Çünkü bu bölümde topluma aykırı ve dışlanan bu kadın sistemin içinde nasıl yaşamaya devam edebildiğini anlatıyor. Cinsel olarak dışarıdayken siyasi açıdan da nasıl dışta kaldığını gösteriyor.
Sansür Nymphomaniac’ın sinemalardaki gösterimini engelleyebilir. (Neyse ki İstanbul Film Festivali’nde bu engele bir çatlak açacak.) Yine de sansürün seyircinin filme ulaşmasını engellemesi zor. Bir çok sinema yazarının da dediği gibi bu sansür seyircinin iştahını kabarttı. Sağ olsun günümüz teknolojisi, usta bir yönetmenin çektiği (sanatsal) pornoyu izlemek imkânsız değil. Tıpkı 8 Mart’ta polis barikat kursa da birlikte yürümenin, dans etmenin, şarkılar söylemenin zor olmadığı gibi. Kadınlara aile çerçevesi dışında bakamayan bir sistemin dayatmaları hayatın her alanına yayılıyor ama aynı zamanda sistemin çatlakları da çoğalıyor.
Filme geri dönersek Nymphomaniac’in Lars von Trier filmi ve ilginç bir porno olması dışında birkaç önemli özelliği daha var. Nymphomaniac’ta Lars von Trier’in uzun süredir çalıştığı çok iyi oyunculara yeni yetenekler katılıyor. Özellikle birinci bölümde Joe’nun gençliğini oynayan Stacy Martin’i daha nice filmlerde görmeyi umuyoruz. Diğer bilinen oyuncular da kendilerine biçilen kalıpları yıkarak seyirciyi hayran bırakıyor. Uma Thurman’ın Nymphomaniac 1’de yer alan sahnesini izleyen herkes büyülendi. Christian Slater uzun süredir ilk defa böyle derinlikli ve zor bir karakterle perdeye geldi. Hele hele Shia LaBeouf benden ayrı bir takdir kazandı. Kendisini ne yakışıklı ne yetenekli buluyordum. Onu hiçbir şekilde Hollywood’un ya da sinema dünyasının yeni yıldızı olarak göremedim ama bu filmden sonra Shia LaBeouf oyunculuğuyla gözümde iyi bir yere yerleşti. Umarım bundan sonra ona Nymphomaniac’taki gibi oyunculuğunu geliştirebileceği rollerin teklifleri bol bol gelir. Stellan Skarsgård ve Charlotte Gainsbourg için ayrıca bir şey yazmama gerek yok. İzleyin yeter. Öyle ya da böyle iyi izlenceler.
|