Bu sayfada yeralan verilerin tamamı özgün içeriktir. Antrakt Sinema’dan izin almadan tamamı ya da parçası kopyalanamaz, kullanılamaz.

 

Hem yönetirim hem oynarım

Oğuz Albayrak Yazıları

Gösterim tarihi yaklaştıkça New York’ta Beş Minare filmi her yerde. Filmin tanıtımı düşünüldüğünde her şey normal ama bu film her şeyden önce asıl mesleği sinema olmayan birinin elinden çıkma. Mahsun Kırmızıgül’ün fragmanlarıyla ağzımızı sulandıran üçüncü filmi 5 Kasım 2010'da vizyona giriyor.

Mahsun Kırmızıgül’ün asıl mesleği sinema değil ama mesleği sinema olup kameranın önünde değil de arkasında yer almaya hevesli insanlar yok mu? Türk sineması için çok fazla örneği yok diyebiliriz ama iş Avrupa ve ABD sinema sektöründe öyle değil. Bu isteğe asıl sebep olan nedir bilinmez ama oyuncu/yönetmenler bu haftaki yazımızın konusu.

Biraz evvel size kameranın önünden arkasına geçmeyi istemekteki asıl nedeni bilmediğimi söyledim. Hakikaten de bilmiyorum ama bunu kariyer değişimi olarak düşünürsek işin operasyon kısmına geçmek diyebiliriz. Bu konuda en başarılı isim bence Clint Eastwood. Oynamış olduğu sayısı belirsiz kilometretaşı filmin yanına bir o kadar yöneterek eklemiştir kendisi. Clint Eastwood (CE) filmografisine hem yönetmen hem de oyuncu gibi iki ayrı başlıkla yaklaşmak yanlış olabilir zira kendisi pek çok önemli filminin hem yönetmeni hem de oyuncusu. Bu filmleri ilk akla gelenler şeklinde sıralarsak;

*Unforgiven (Yönetmen/Oyuncu)
*Mystic River (Yönetmen)
*Million Dollar Baby (Yönetmen/Oyuncu)
*The Bridges of Madison County (Yönetmen/Oyuncu) filmlerini görüyoruz.

CE dışında yönetmenlik işini iyi kıvıran oyuncular yok mu? Orson Welles ve dokuz dalda OSCAR adayı olan muhteşem filmi Citizen Kane’i atlamak ne mümkün. Kevin Costner bu konuda örnek gösterilecek başka bir isim. Sinemadaki kariyeri iniş ve çıkışlarla dolu da olsa Dances with the Wolves ile aldığı on iki OSCAR adaylığının yedi tanesini ödüle çevirdi. Bunların ikisinin En iyi film ve yönetmen ödülleri olduğunu da belirtmekte fayda var. Kendisinin dişe dokunur son işi yine bir western Open Range idi. Nevrotik kahramanımız, New York takıntısından yakın zamanda kurtulan Woody Allen OSCAR ödüllerinde sıklıkla karşımıza çıkan bir oyuncu/yönetmen. Unutulmazları arasında bir çırpıda akla gelenler Annie Hall, Stardust Memories, Hannah and Her Sisters, Radio Days, Bullets Over Broadway, Match Point, Vicky Cristina Barcelona.

Mel Gibson The Man Without a Face ile çıktığı yola on dalda OSCAR adayı olup beş dalda ödülü alan (En iyi film ve yönetmen dahil) Braveheart, çiğ sömürü filmi Passion of the Christ, Apocalypto ile devam etti. Kadınların her daim favorisi George Clooney çok ses getirmeyen Confessions of a Dangerous Mind ve akabinde yedi OSCAR adaylığı alan Good Night and Good Luck ile rüştünü ispat etti. Bu kadar erkeğin arasında on parmağında on marifet Barbra Streisand Yentl ile çıktığı yoluna yedi dalda OSCAR adayı olan The Prince of Tides ve The Mirror has Two Faces devam etti. Barbra Streisand’in ayrıldığı tek nokta kadın olması değil. Bir sinema makalesinde okuduğum argümana göre filmi En iyi film dalında aday olmasına rağmen sırf susup yerinde otursun diye yönetmen dalında aday gösterilmemesi de.

Filmekimi’nde gösterilecek olan The Town ise Ben Affleck’in yönetmenliğini yaptığı ikinci film. Gone Baby Gone adlı ilk filmi ile film veya yönetmenlik dalında aday olamasa bile Amy Ryan’a En iyi yardımcı kadın oyuncu dalında OSCAR adaylığı getirtmeyi başardı. Barbra Streisand ise aynı başarıyı Lauren Bacall’a The Mirror has Two Faces ile aynı dalda adaylık getirterek yaşadı. Bunların ışığında oyuncunun halinden yine en iyi oyuncu anlar savını ortaya koyabilir miyiz? Bence koyar ve bu iki örnekle gayet güzel de destekleriz. OSCAR bir kriter ise Tood Field’ı da anmazsak olmaz zira kendisi En iyi film dahil beş dalda adaylık alan çok sevdiğim In The Bedroom ve üç dalda adaylık alan Little Children filmlerini yönetti.

Bu isimler kadar büyük başarılara imza atamamış olsa bile üretkenlik açısından bakıldığında pek çok meslektaşına açık ara fark atan Edward Burns filmografisi dokuz gibi yüksekçe rakama sahip (The Brothers McMullen, She's the One, No Looking Back, Sidewalks of New York, Ash Wednesday, Looking for Kitty, The Groomsmen, Purple Violets, Nice Guy Johnny).

İsmen makalemize konuk edeceğimiz oyuncular başlığının altında Sean Penn (The Indian Runner, The Crossing Guard, The Pledge, Into the Wild), Helen Hunt (Then She Found Me), Drew Barrymore (Whip It), Robert De Niro (A Bronx Tale, The Good Shepherd), Ben Stiller (Reality Bites, The Cable Guy, Zoolander, Tropic Thunder), Edward Norton (Keeping the Faith)… Bu listenin en yenisi olmaya aday isim ise benim merakla beklediğim adı henüz konmamış ve Bosna savaşına odaklanan filmi ile Angelina Jolie. Bıçaksırtı bir konuda kendisi ne gibi maharetler ortaya koyacak bekleyip göreceğiz. Bizim cepheden bakacak olursak Zülfü Livaneli, Türkan Şoray, Kartal Tibet, Yasemin Alkaya, Yılmaz Güney, Yılmaz Erdoğan ilk aklıma gelen isimler oluyor.

Son not Barbra Streisand ve Todd Field filmleri En iyi film dalında aday olmasına rağmen yönetmen dalında aday gösterilmemiş isimler. Ortaya çıkan eser bu insanların vizyonu ile çekilip sinemalara geliyorsa; filmi aday gösterip yönetmenini es geçmenin mantığını ise ben çözemedim. Gelecek hafta görüşmek üzere.

Ana Sayfa | Film Arşivi | Gelecek Program | Haberler | Gişe Raporu | Köşe Yazıları

Mesafeli Satış Sözleşmesi | Teslimat ve İade Şartları | Gizlilik Politikası

© Antrakt Sinema Gazetesi | Tüm Hakları Saklıdır