Amsterdam on gün boyunca dünyanın dört bir yanından gelen belgesel filmlere ev sahipliği yaptı. IDFA, Amsterdam Uluslararası Belgesel Film Festivali, dolu dolu geçen on gün boyunca seyircilere filmlerin yanı sıra envaı çeşit aktivite sundu. IDFA uzun sureden beri katıldığım en iyi festivaldi. Genelde kurmaca filmlere meyilli olsam da bu sefer belgeseller beni kalbimden vurdu. Özellikle deneysel ve interaktif çalışmalar çok etkileyiciydi. Bu yüzden yarışmada ödül kazanan filmlerden önce bu bölümdeki bazı çalışmalardan söz etmek istiyorum.
360 derece filmler
Festivalin mekânlarından biri olan Brakke Grond Felemenk Kültür Merkezi’nde yer alan interaktif belgeseller sinema dilinin sınırlarını zorluyor ve genişletiyordu. Bir yanda özel bir başlık ve gözlük giyerek içine girdiğiniz filmler, diğer yanda akıllı telefonlarla bağlanarak, interaktif katıldığınız belgeseller vardı. 360 derece projelerde özel başlığın yanı sıra kulaklıkları da takınca kendinizi aniden bir müzisyenin salonunda bulabiliyorsunuz. Müzisyen önünüzde piyano çalarken, arkanızda da köpeği yere uzanmış kuyruğuyla ritim tutuyor. Ya da askeri simülasyon çalışmasının ortasına dalabiliyorsunuz. Henüz, sınırlı duyulara hitap etse de (örneğin koku alma duyumuzu tetiklemiyorlar) izlediğimiz görselin içinde olmak çok ilginç bir deneyim. Gelecekte bu çalışmaların nerelere varacağı epey merak konusu. Bölümde yer alan 360 derece interaktif filmler arasında Danfung Dennis’in ‘Zero Point’i, James George ve Jonathan Minard’ın ‘Clouds’u ve farklı yönetmenlerin birlikte çalıştığı ‘Strangers with Patrick Watson’ filmi öne çıkıyordu.
Deneysel belgesel ‘Serial’ 2500 Euro ödül kazandı!
Deneysel filmler 360 derece tekniğini kullananlarla sınırlı değildi. Özellikle Sarah Koenig ve Julie Snyder’ın yönettiği ‘Serial’ çok iyi bir çalışmaydı. Genç bir kızın cinayetinin ardından iki kadın yönetmen cinayeti çözmek için araştırmaya başlıyorlar. Size de bilgisayarınızdan ya da iPad’inizden adım adım bu araştırmalarını izleyebiliyorsunuz. Bir yandan ses dosyalarını dinlerken diğer yandan tanıkların ve zanlıların, cinayetin işlendiği gün nerede ve ne yaptıklarını gösteren zaman çizelgelerine bakabiliyorsunuz. Bu arada festivale katılamadım diye üzülmeyin, size bir müjdem var, podcast yayını olarak tasarlanan belgesele www.serialpodcast.org adresinden ulaşabilirsiniz. Ayrıca festivalin en sıradışı çalışmalarından biri olan ‘Serial IDFA DocLab Dijital Hikaye Anlatımı en iyi ödülünü kazandı.
Kedin nerede biliyorum!
Brakke Grond’daki bir diğer ilgi çekici çalışma da Owen Mundy’nin ‘I Know Where Your Cat Lives’ adlı belgeseliydi. Çalışma üzerinden uydu haritasında dolaşarak, dünyanın dört bir yanından internete yüklenmiş kedi fotoğraflarına bakabiliyorsunuz. İnternete yüklediğimiz her dosya yer bilgisi kapsıyor. Kedi fotoğrafları yüklemek çok keyifli bir aktivite, ama gelin görün ki izleniyorsunuz ve bilgileriniz depolanıyor. ‘I Know Where Your Cat Lives’, günümüz veri toplama dünyasında bilgilerinizin nasıl ortada olduğu ve istenirse kullanılabildiğini gösteriyor. Tabii ki ilk işim kedimin görsellerinin yüklü fotoğraflar arasında olup olmadığına bakmak oldu. Biz durumu kurtarmış gözüküyoruz, ama çoğu arkadaşımın sevimli kedilerini kolaylıkla buldum. Bazı sosyal medya araçları fotoğraflarımızı istedikleri gibi kullanabileceklerini “I agree” anlaşmalarına eklediğinde kişisel fotoğraflarımı sitelerinden silmiştim. Şimdilik tanımadığım birileri benim ve kedimin nerede yaşadığını bilmiyor. Ama yeni gelişen teknoloji ve kullandığımız aletler gelecekte mahremimizi sadece istediğimiz insanlarla paylaşmamızın gitgide zorlaşacağını gösteriyor. Neyse ki ‘I Know Where Your Cat Lives’in yönetmeni şirin ve masum kedi fotoğrafları üzerinden derdini anlatmayı seçmiş. Çalışmada fotoğrafının yer almasını istemeyen görselini geri çekebiliyor ya da isteyenler projeye kedisinin fotoğrafıyla katılabiliyor. Buyurun, bu projeye de internet üzerinden erişebilirsiniz: www.iknowwhereyourcatlives.com. Bu belgesellerin dışında yönetmen Miranda July’in ‘Somebody’sine de bakmanızı tavsiye ederim. iPhone’unuz üzerinden çalıştırdığınız bir programla ilginç bir sosyalleşme yasayabilirsiniz.
Büyük Ödül
Gelelim ödüllere... Büyük ödülü Laurent Bécue-Renard’in Irak savaşı sonrası adaptasyon zorluğu yasayan askerlerin hayata tutunma çabalarını anlatan ‘Of Men and War’ filmi aldı. Filmin bize bir güzelliği de jenerik müziğini Kudsi Ergüner’in yapmış olması. Seyirci ödülü de ‘Naziha’s Spring’ filmiyle Gülşah Doğan’a gitti. Umarım Doğan’ın filmi Türkiye’deki festivallere de gelir.
Sinema Aşkı
IDFA’da ödül almayan bir sürü çok iyi film vardı. Bazılarının Türkiye festivallerine katılacağını öğrenmek sevindiriciydi. Sinemayı ve tarihi sevenler Rüdiger Suchsland’in ‘From Caligari to Hitler’ filmini kaçırmasın. İstanbul Film Festivali’nde Türkiye prömiyerini yapacak olan film oldukça etkileyici. Marcelo Masagão’nun ‘Act and Wind’i de kurmaca filmlerin sahnelerinin bir araya getirilmesiyle yapılmış çok keyifli bir film, sinemaseverlerin özellikle hoşuna gidecektir. Ayni şekilde Kim Longinotto’nun ‘Love is All:100 Years of Love & Courtship’i de çok sevimli bir film. Longinotto sinema tarihi boyunca aşk ve sevgi ilişkilerinin nasıl işlendiğini ele alıyor. İzlerken kalbiniz ısınıyor, yüzünüze bir gülümseme yayılıyor.
Gerilim Belgeselleri
Gerilim filmlerine bayıldığım için festivalde beni doyuracak bir şeyler bulamayacağımı sanıyordum. Epey yanılmışım. İzlediğim gerilim ve polisiye belgeseller beni çok etkiledi. Nick Broomfield’in ‘Tales of Grim Sleeper’ filmi hep gerilimin dozunu yavaş yavaş yükseltiyor, hem de bir seri katil davası üzerinden Amerika’nın sosyal hayatına dair çarpıcı gerçekleri gözler önüne seriyor. Finlandiya’dan Pekka Lehto’nun ‘Emergency Call’ filmi de soluk soluğa izlediğim bir polisiye dava filmiydi. Ama benim için IDFA’daki en ilginç deneyimlerinden biri ‘CAPTIVATED: The Trials of Pamela Smart’ filminin gösteriminde gerçekleşti. Jeremiah Zagar’in belgeseli hukuk sisteminin ne kadar çarpık işleyebildiğini ve günümüzde medyanın ne kadar güçlü etkilerinin olduğunu vurguluyor. Bu filmin bir diğer özelliği de Gus Van Sant’ın ‘To Die For’ filminde konu ettiği gerçek hayat hikayesini ele alması. Pamela Smart’in davası epey ilgi çekici bir dava. Aynı dava üzerine Helen Hunt’ın oynadığı bir televizyon filmi ve Gus Van Sant’ın filminin esinlendiği kurmaca kitap ta var. Bu filmin bir diğer enteresan yanı da ana karakter Pamela Smart’ın hala hapishanede olması. IDFA’nın seyircilerine olağandışı bir sürprizi vardı, filmin gösterimi sonrası Pamela Smart’la telefon bağlantısı kuruldu ve seyirciler Smart’a soru yöneltebildiler. Gerçekten inanılmaz bir deneyimdi.
IDFA belgeseller konusunda ağzıma bal çaldı. Bundan sonra, Amsterdam Uluslararası Belgesel Film Festivaline her yıl katılmayı düşünüyorum. Belgesel sinema günümüz teknolojisiyle çok keyifli ve düşündürücü anlatım biçimleri geliştiriyor. Sinemanın büyüsü 2014’te belgesel filmlerde yepyeni ufuklara yelken açıyor.
|