|
|
Bu sayfada yeralan verilerin tamamı özgün içeriktir. Antrakt Sinema’dan izin almadan tamamı ya da parçası kopyalanamaz, kullanılamaz. |

|
Kime göre yabancı
|
|
|
|
Antalya Altın Portakal festivalini ardımızda bıraktık. Ben kazanan – kazanamayan tartışmaları olur diye tahmin ederken bu sene öncekilerin açık ara önünde sansasyonlarla nihayete erdi. Festivalden geriye kalan ise gerçekleşen bir ilk. Claudia Cardinale bu sene En İyi Kadın Ödülü’nü alarak festival tarihine geçti. Kendisi bu ödülü kazanan ilk yabancı oyuncu idi. Yabancı ama kime göre yabancı? Hani sinema üretildiği ülkenin değerleriyle yoğrulmuş evrensel bir sanat dalıydı?
Antalya’yı düşünmeyelim global anlamda pek çok ödül sisteminde “yabancı” kategorisi bulunmakta. İlk akla gelen ise Hollywood köyünün büyük eğlencesi OSCAR’lar. Oyuncu ödülleri söz konusu olunca bu tip bir ayrım bulunmamakta. Roberto Benigni, Juliette Binoche, Kate Winslet ve bunlar gibi Amerikalı olmayan başka oyuncuların ödül almasından anlayabiliyoruz. Sadece oyuncu ödülleri de değil yönetmen, senaryo, müzik ve başka dallarda da bu durum varken filmlerde neden bir ayrım var anlayabilmek pek mümkün değil.
Filmlerin durumunu anlayamıyoruz kabul ama Akademi üyeleri bunu daha karmaşık hale getiriyor. Şöyle ki En İyi Film dalında aday gösterdikleri filmi bir de En İyi Yabancı film dalında aday gösteriyorlar. La Vita e Bella, Crouching Tiger Hidden Dragon aklıma gelen iki örnek. Her iki film de En İyi Film seçilememiş ancak Yabancı film kategorisinde altın adamla ödüllendirilmiştir. Peki neden? Bahsi geçen filmler iki farklı dalda toplam sekiz farklı filmle yarışıp ödüllendirilirken En İyi Film ödülünü kazanan filmin sadece dört filme karşı mücadele edip ödül alması mantığa ne kadar uygun bir durum? Hani evrensellik? Hani uluslar üstü yaklaşımla en temelinde insana dair farklı söylemi uluslararası standartlarda iyi ifade edebilmek?
Beni en çok güldüren ise Hollywood’da görev yapan yabancı basın mensuplarının dağıttığı Altın Küre ödülleri. Geçtiğimiz yıla kadar OSCAR’dan farklı olarak filmleri türüne göre sınıflayıp ödüllerinden bu sistemde de aynı uygulamanın olması tuhaf değil mi? Zaten on farklı filmi yarışa dahil etmişken bir de beş ayrı yabancı film seçip işi tuhaf bir döngüye sokmanın manası ne? Neden o beş film ana adaylar arasına yerleştirilemiyor?
Benzeri bir durum İngilizler için de geçerli. BAFTA ödüllerinde de aynı durum söz konusu. Filmin dili İngilizce olduğu sürece sorun yok ister İngiliz olmuş ister Amerikan hiç fark etmiyor. İşte burada en baştan beri aradığımız cevabı da buluyoruz; dil. Orjinali “Best Foreign Language Picture (Yabancı Dilde En İyi Film)” bizim kısaca “En İyi Yabancı Film” dediğimiz dalın asıl ismi. ABD’nin okyanus ötesi konuşlanmasında dünyanın geri kalanını kendine yabancı hissetmesini anlarım da bizim yakanın insanları İngilizlerin bu ayrımı yapmasına hiçbir anlam veremiyorum. Fark ederseniz ABD’nin çok uluslu yapısına veya kökeni belli olmayan bir millet olmasına değinmiyorum bile.
Avrupa’nın büyük ülkelerinin kendi ödül sistemleri var. İspanya’nın GOYA’sı, Almanya’nın BAMBİ’si, İtalya’nın ise David di Donatelli’si. Bu ödül sistemlerinde de yine bir ayrım yine bir yabancılaştırma mevcut. Hmm… sanırım sorunun başka bir cevabını da bu şekilde bulduk; ödül sistemi. E hani evrensellik, hani sanatın ulusları aşan gücü?
Ödül sistemlerinin ne kadar güvenilir olabileceği ve aslında hangi iyiyi ödüllendirdiği muammasını bir kenara bırakalım. Çok şükür OSCAR, BAFTA, vb dışında tutunabileceğimiz pek çok dalımız var. Film Festivalleri! Berlin Cannes, Venedik bu kategoride dünyaca bilinenler. Burada yarışan filmler dünyanın her bir yanından seçilerek yarışa dahil edilip gerçekten olması gereken bir yelpazeyi temsil ediyorlar. Filmler festival havasından çıkartılıp sadece bir yarışın içine dahil ediliyorsa kimse kendi topraklarından olanı kendi emekçisinin elinden çıkanla yarıştırmak istemiyor. Bir yere kadar anlaşılabilir bir durum. O zaman bir filmin OSCAR veya BAFTA ile ödüllendirilmesi, özellikle OSCAR, ABD ve İngiltere dışındaki pazarı oluşturan ülkelerde neden güçlü bir pazarlama faktörü? En nihayetinde kendi sektörü dışından geleni “yabancı” adleden iki ödül sistemi.
Suçu sadece ödül sistemine atmayalım. Yukarıda bahsi geçen festivallerde ödüllendirilmiş olmak da pazarlamada etkin bir unsur. Çok “uzağa” gitmeyelim, Nuri Bilge Ceylan’ın enfes filmi Uzak Cannes’da ödül almadan önce kendi ülkesinde yirmi bin izleyici barajına yaklaşamamıştı. Filmi ödüllendiren jüride yer alan Steven Soderbergh ve romantik-komedi prensesi Meg Ryan’ın filmde gördüğünü biz neden göremedik? Cannes sonuçları açıklandıktan sonra film kısmi bir patlama yapmış ve seyirci sayısını dörde katlayarak altmış bin sınırında gösterimini tamamlamıştır. Hiç unutmam, öğrencilik yıllarımı geçirdiğim Ankara’nın, güzide sinamalarından Kızılırmak sinemasının önünde Uzak filmi için kuyruk bile oluştuğunu görmüş ve durduk yere bir yaş daha yaşlanmıştım.
Sonuçta her anlamda verilen emeğin, dökülen terin, yapılan işin takdir edilmesi, ödüllendirilmesi güzel. Bu sadece sanat söz konusu olduğunda geçerli değil… » Bal film sayfası |
|
|
|
Ana Sayfa | Film Arşivi | Gelecek Program | Haberler | Gişe Raporu |
Köşe Yazıları
Mesafeli Satış Sözleşmesi | Teslimat ve İade Şartları | Gizlilik Politikası

© Antrakt Sinema Gazetesi | Tüm Hakları Saklıdır
|