*“The Water Diviner-Son Umut”un Avustralya & Türkiye toplam hasılatı 10 milyon doları geride bıraktı
1) Kuzey Kore liderini çok kızdıran, yapım bütçesi 44 milyon doları bulan, ABD sinema hasılatı 5 milyon dolarda kalan “The Interview” filmini üreten ve dağıtan çok uluslu SONY Şirketi’nin serverlerına sızarak her şeyi çalan siber ordunun kaç kişiden oluştuğu hakkında rakamlar veriliyor…Bu rakamlar hangileri?
Not: “The Interview” (2014) filminden James Franco 6 buçuk milyon dolar, Seth Rogen 8 milyon 400 bin dolar ücret almıştı…
A-Bin 800 kişi
B-Üç bin kişi
C-Altı bin kişi
D-Oniki bin kişi
2) 12 Kasım 2014 tarihli Posta Gazetesi 6. sayfasında Yolanthe Cabau’nun “Polis Akademisi: Alaturka”dan aldığı ücreti yazdı…Ne kadar?
A-100 bin lira
B-50 bin dolar
C-40 bin Euro
D-70 bin dolar
3) “The X Factor” ve “American Idol: The Search for a Superstar” programlarından Simon Cowell’ın kazancı?
A-175 milyon dolar
B-300 milyon dolar
C-80 milyon dolar
D-255 milyon dolar
E-500 milyon dolar
4) Russell Crowe iki yeni filme imza atacak: “Fathers and Daughters-Babalar ve Kızları” (2015) ve “The Nice Guys” (2016)…
*Russell Crowe’un yönettiği, oynadığı, Türkiye & Avustralya toplam hasılatı 10 milyon doları geride bırakan ”The Water Diviner-Son Umut”, Avustralya Sinema ve TV Sanatları Akademisi Ödülleri’nde yılın en iyi filmi dahil dört dalda adaylık elde etmeyi başardı…Bu adaylıklar: yılın en iyi filmi, erkek oyuncusu (Russell Crowe), kadın oyuncusu (Jacqueline McKenzie) ve yardımcı erkek oyuncusu (Yılmaz Erdoğan)…
*Russell Crowe’un ”Noah-Nuh: Büyük Tufan” ve “The Water Diviner-Son Umut”dan sonraki filmi “Fathers and Daughters-Babalar ve Kızları” (2015) adını taşıyor…
“Babalar ve Kızları”nda Russell Crowe ve Amanda Seyfried (1985 doğumlu; “Mamma Mia!”, “Jennifer’s Body” filmlerinin de oyuncusu) üç OSCAR kazanan “Les Misérables - Sefiller”den (2012) sonra ikinci kez bir araya getirildi.
“Babalar ve Kızları”nda “Klute” (1971) ve “Coming Home-Eve Dönüş”le (1978) iki OSCAR kazanan Jane Fonda da oyuncu kadrosunda yer aldı…
“Babalar ve Kızları”nı, “Ecco fatto-That's It” (1998), “ Come te nessuno mai - But Forever in My Mind” (1999) ,”L'ultimo bacio-Son Öpücük” (2001), “Ricordati di me-Beni Unutma” (2003), “The Pursuit of Happyness-Umudunu kaybetme” (2006), “Seven Pounds-Yedi Yaşam” (2008), “Baciami ancora-Kiss Me Again” (2010) ve “Playing for Keeps-Aşk Oyunu”yla (2012) tanınan İtalyan yönetmen Gabriele Muccino yönetiyor.
*Russell Crowe, “The Insider-Köstebek” (1999) ve “A Beautiful Mind-Akıl Oyunları”yla da (2001) aday gösterildiği OSCAR ödülünü “Gladiator”le (2000) kazanmıştı.
*“A Beautiful Mind-Akıl Oyunları”yla (2001) Altın Küre ödülüne layık bulunan Russell Crowe, “The Insider-Köstebek” (1999), “Gladiator” (2000) , “Master and Commander: The Far Side of the World-Dünyanın Uzak Ucu”(2003) ve “Cinderella Man” (2005) adlı filmlerdeki rolleriyle de Altın Küre adaylığı elde etti.
*Russell Crowe’un “Thelma ve Louise”, “Gladiator” ve “Black Hawk Down-Kara Şahin Düştü”yle yönetmen dalında OSCAR adaylığı elde eden yönetmen Ridley Scott’la şimdilik beş filme (“Gladiator”, “A Good Year-İyi Bir Yıl”, “American Gangster”, “Body of Lies-Yalanlar Üstüne” ve “Robin Hood”) ulaşan işbirliği de sinema tarihine geçti.
*Russell Crowe, “Gladiator”den 5, “Proof of Life-Yaşam Kanıtı”ndan 7 buçuk, “A Beautiful Mind-Akıl Oyunları” ile “Cinderella Man”den 15’er, “Master and Commander” ve “Robin Hood”dan 20’şer milyon dolar ücret almıştı.
*Kıvanç Tatlıtuğ ve Haluk Bilginer çalışma takvimleri dolu olduğundan “The Water Diviner-Son Umut”ta rol alamadı ve kendilerini tüm dünyaya tanıtma fırsatını kaçırdı!
*Bir bölümü Türkiye’de çekilen mütevazi bütçeli (12 milyon dolar) Avustralya filmi “The Water Diviner-Son Umut” bugüne kadar hiçbir Türk filminin ulaşamadığı kadar çok (30’dan fazla) ülkenin sinemalarında gösterime girecek…Bu ülkeler arasında ABD, Kanada, Rusya, Çin, Hindistan, Brezilya,İngiltere, İtalya, Fransa, Almanya, İspanya, Avustralya, Yeni Zelanda,Tayland, Malezya, Azerbaycan,Slovenya, Portekiz, Romanya, Belçika, İsviçre, Hollanda, Avusturya, Danimarka, Norveç, İsveç, Estonya, Latviya,Litvanya ve Finlandiya’da bulunuyor…
Soru şu: Russell Crowe ile Ryan Gosling baş rollerini paylaşacakları “The Nice Guys” tan (2016) ne kadar ücret alacak?
A-10’ar milyon dolar
B-8’er milyon dolar
C-7’şer milyon dolar
D-5’er milyon dolar
E-12’şer milyon dolar
5) Yapımcılar Şükrü Avşar ile Gani Müjde “Kahpe Bizans 2”yi çevirmeyi planlıyor…
Mehmet Soyarslan ile Ferdi Eğilmez’in (Ertem Eğilmez’in oğlu) yapımcısı olduğu, Gani Müjde’nin yönettiği, Gani Müjde, Kemal Kenan Ergen ile Fatih Solmaz’ın senaryosunu yazdığı “Kahpe Bizans”ı Mehmet Soyarslan şöyle anlatmıştı:
“Kahpe Bizans daha film çekimleri için “motor” denmeden medyanın haber odağı olma ve film gösterildiği sırada da adından en çok bahsedilen ya da her türlü TV programında en çok yer alan film gibi rekorları beraberinde getirmişti…Adından bu kadar çok bahsedilen film olunca; hakkında en çok yazılan film de oluverdi bir anda.
İşin tuhafı önceleri filmin iyi ve kötü taraflarından bahsedilirken daha sonra filmi beğenmedim diye yazmak neredeyse moda haline geldi. Ne güzel düşünüp bulmuşlar Gani Müjde ile Ferdi Eğilmez ben Amerika’da iken filmin ilanlarına tüm kötü tenkitleri yazıp, yanına da buna rağmen gören seyirci adedini yazma fikrini. Bazı yazarlar buna da kızdılar. Hayret biz filmimize kötü diyenleri saygı ile dinledik. Onların fikirleri ile de gurur duyduğumuzu açıkça ilan ettik, onlardan bazıları ise bu fikirlerini ilanımızda kullandık diye bize kızdılar. Hatta bazıları şakayla karışık bize yeni bir ilgi ve kazanç olanağı sağladıkları için telif hakkı ödeseniz iyi olur demeye bile getirdiler. Oysa “film muhteşem olmuş çok beğendik” diye yazsalar biz de alıntı yapıp ilan etsek ve bu da hasılatın artmasını sağlasa kendilerini kullanılmış hissetmeyeceklerdi…
Oysa bu filmin temelinde çok önemli bir mesaj vardı, herkes onu kaçırdı... “kendi kusurlarına gülebilmek, kendi takıntılarınla alay edebilmek....! Aslında çok önemli bir psikolojik soruna parmak basıyorum burada, çünkü insanlar kendi eksikliklerini saklamaya çalışıp, kusurlarını gizlerken takıntılar yaratıyor ve bu takıntılar onlara hayatları boyunca ızdırap çektiren kompleksler, korkular ve fobiler haline geliyor. Ondan sonra ya doktor muayenehaneleri ya da mağlubiyeti kabulleniş. İki halde de çatık kaşlar ve asık suratlar.
Benim iki çocukluk arkadaşım oldu, ikisi de çok küçük yaşlarda tüm saçlarını kaybetmişlerdi. Biri bunu gizlemeye çalışırken kendini de saklayarak toplumdan uzaklaştı, bu durumu sorun edip hayatı kendine zehir etti. Öbürü kendi kendi ile alay etti “siz benim gibi kel gördünüz mü” diye öylesine güldü ve güldürdü ki kendine, onunla alay etmek kimsenin aklına gelmedi, o da hiç eksiklik duymadan sosyal hayatını sürdürdü.
Biz de biraz kendi eksikliklerimizi görelim bize benzeyenlerin davranışlarını izleyip “biz de böyle değil miyiz?” diyebilelim istedik..
Ayrıca filmde geçmişten geleceğe birçok gönderme vardı. Örneğin kibritin icat edilmediği çağda İlletyus’un kibritle esir yakmağa kalkması, o devirden 900 yıl sonra doğacak Nazım Hikmet, Mustafa Kemal gibi kişilerden önemli cümleler, Mevlid’in bestelenmesinden belki 300-400 sene önce “Sordum Sarı Çiçeğe...” esprisi ve hatta Katolik-Ortodoks çekişmesinin en sıcak olduğu dönemde Ortodoks bir imparatorluğun prensi 20. yüzyılda bestelenecek bir Protestan müziği “Hallelujah / Haleluya” parçası ile dini ayine iştirak etmesi gibi..
Ayrıca bunlara filmde yer verirken acaba bu konuda ciddi tenkidler alır mıyız diye de uzun uzun düşündük, ama bu konular pek dikkat çekmedi, çekmedi de ok atmanın biçimi yanlış olmuş diye eleştirenler oldu. Bu arada ya ilk gün bulunursa rezil oluruz diye korka korka filmde bıraktığımız gizli motorlu araç sahnesini iki milyonu aşkın insan seyretti bulan olmadı.
Tabii ki filmin hoş vakit geçirtmekten başka anlattıkları da vardı ve açıkça ortada idi. Biraz kendimize gülerken, savaşın anlamsızlığı, düşman olarak gördüğümüz insanlarla ne kadar yakın akraba olduğumuz, aşkın ve sevginin evrensel boyuttaki önemi anlatılırken, cehaletle, gericilikle ve bağnazlıkla alay ediliyordu. Bu mesajları hem görsel olarak verdik hem de filmin müzikleriyle vermeğe çalıştık.
Cem Davran ve Hande Ataizi “Doğu Batı sentezinden kimseye zarar gelmez” diye seslendiler. Cem Karaca “Aşk ne millet dinler ne din, inanmassan sen sevmedin” diye seslenirken “Dost Hakkı” parçasında savaşın acımasızlığı ve insani değerlerin nasıl yok olduğunu anlattı. “Meydan bu meydan” parçasında da babasını hürriyetine kavuşturmak için haykıran bir gencin sesini duyduk. Ayşegül Aldinç, “Yıllar vardı” adlı şarkısında yüzyıllar boyu savaş meydanlarında yitip giden sevgililere seslenen genç kızları dile getirdi. Ya Mehmet Ali Erbil’in seslendirdiği “İmparator”... Kendinden başkasını sevmeyen, kendi ihtirasları için halkının yok olmasına aldırmayan, çıkarcı, gaddar kan dökücü diktatör zihniyetini, acımasız illet tiran zihniyetini aksettirirken, tüm demokratik toplumlara, “kimi seçeceğinizi iyi bilin” der gibiydi. Çünkü toplumlar tehlikeleri fark etmezlerse bu zihniyet “bin kere de ölse yine gelecektir”.
Bu parçayı çok eski ve anonim bir Rumca melodiye yeni sözler yazarak hazırladık. Bunu da belirttik.Sayın Fedon beğenmemişti. Biz Fedon’u ve şarkılarını yine de çok severiz. Zevkine de saygı duyarız ama biz mesaja en uygun eski bir melodi aradık. Yoksa parçanın orijinal sözlerinin Türkçesi, ne mesajı, ne de İmparator İlletyüsü bize aktaramazdı.
Bana öyle geliyor ki insanlar film yatırımlarından zarar edilmesine öylesine alışmışlar ki, maliyetini kurtarmış, milli servet kaybına sebep olmamış, kısaca ekonomik bakımdan başarılı olmuş bir filmi kabul edemiyorlar. Hani tüm filmler zarar etmeli, kâr ederse de para yardımlarına falan harcanmalı gibi bir zihniyet. Yani sinemanın bir endüstri olması gerekmiyormuş, kazanıp, kazancıyla yeni filmler ya da modern salonlar üretilmesi gerekmiyormuş gibi. Hiç unutmuyorum telefonla programına katıldığım Sayın Hulki Cevizoğlu bana “Siz bu filmin gelirini depremzedelere mi bağışlayacaksınız ?” diye bir soru yöneltmişti.. Bereket versin başka bir sinemasever dinleyici ile telefon bağlantısı kuruldu da “ Bırakın bu filmin kazancı yeni yapıtlara yatırılsın, sinemamız gelişsin” diyen bu kişi benim anlatamadığım her şeyi en açık bir şekilde ortaya koymuş oldu. Sinemanın da bir endüstri olduğu ve filmlerin ancak kendi getirileri ile yaşıyabilirlerse çoğalacağını artık seyirciler bile anlamış durumda.
Herşeye rağmen Ağustos - Ocak ayları arasında geçen seneye göre yüzde 10 azalan sinema seyircisi Kahpe Bizans’ın vizyona girişi ile yüzde 16 arttı. Demek ki bu film sinema sektörüne hareket ve canlılık getirdi. Bu da hem beni hem de bu filme gönlünü ve emeğini koymuş herkesi çok mutlu etti. Filmin bu unutulmaz başarısını gerçekleştiren az gülen veya çok gülen, beğenen veya hiç beğenmeyen ancak seyretme lütfunda bulunan tüm ülkemin sinema seyircisine bütün kalbimle teşekkür ederim. Ayrıca bize sinemalardan gelen raporlara göre filmin birden fazla seyredilme oranı yüzdesi 25’i bulmuştu…”
Soru şu: “Kahpe Bizans”ın seyirci sayısı?
A-2 milyon 990 bin
B-1 milyon 565 bin
C-2 milyon 472 bin
D-3 milyon 805 bin
Cevap Anahtarı:
1- A & B & C
2-D
3-A
4-C
5-C
|