Sylvain Chomet’nin hayatı Nick Park’ın Creature Comforts’ını izlediğinde değişti. 1989 yılında yaratılan Creature Comforts animasyonun kodlarını değiştirdi ve bir devrim olarak kabul edildi. Nick Park, 1991’de animasyon dalında OSCAR’a aday oldu. İngiliz stop motion animasyon yönetmeni Nick Park, dört kez OSCAR almış bir dahiydi. Seyirci, Park’ı daha çok Tavuklar Firarda (Chicken Run, 2000) filmi ile tanıdı fakat o, 2009’da 20. yılını kutlayan Wallace and Gromit (http://www.wallaceandgromit.com) ile üç kez OSCAR alan bir animasyon efsanesidir.
Sylvain Chomet, Nick Park dışında en çok Fransız yönetmen ve oyuncu Jacques Tati’den etkilendi. Charlie Chaplin ve Buster Keaton da etkilendiği isimler arasındaydı.
1963 Paris doğumlu animasyon yönetmeni Chomet, 1986’da ilk çizgi romanı Secrets of the Dragonfly’ı ve 1992’de bilimkurgu çizgi romanı The Bridge in Mud’ı yayınladı. 1993’de A Suivre dergisi için Leon-la-Came adlı çizgi romanın senayosunu yazdı, 1995’te basıldı ve Rene Goscinny ödülünü kazandı. 1997’de The Old Lady and the Pigeons adlı kısa-animasyon filmi (25 dakika) ile Avrupa Cartoon Forum’da Cartoon d’Or ödülünü ve Bafta’yı kazandı. 1998’de CESAR’a ve OSCAR’a aday oldu. 1997’de Ugly, Poor, and Sick adlı çizgi romanı ile Angouleme Çizgi Roman Festivali’nde Alph-Art En İyi Çizgi Roman Ödülü’nü aldı. Seksen dakikalık Bellville’de Randevu (The Triplets of Belleville, 2003) adlı animasyon filmi ile 2004’te BAFTA’ya, iki dalda OSCAR’a aday oldu ve CESAR kazandı. 2005’te Grammy’ye aday gösterildi. 2004’te Edinburgh İskoçya’da Django Films adında kendi animasyon stüdyosunu kurdu. (http://www.djangofilms.co.uk)
2010 yılında, Jacques Tati’nin 1956 yılında yazmış olduğu bir senaryodan uyarladığı, doksan dakikalık animasyon filmi Sihirbaz (The Illusionist) ile yeniden gündeme oturdu. Sihirbaz’ın, 29 Ekim 2010’da ülkemizde vizyona giriyor olması nedeniyle Antrakt’ta kendine yer buldu. Chomet’nin alamet-i farikaları sokak köpekleri, az diyalog, rahat ve abartılı çizimler, hayvanlar, banliyö trenleri, ince alay, karanlık atmosfer, hayatın gerçek ve dokunaklı yanları, incelikli detaylarla gotik ve karanlık kentler olarak öne çıkar.
Sylvain Chomet, “sessiz animasyonun daha güçlü olduğunu” savunuyor. Diyalog olmadan doğru bir animasyon yaratmak için daha özgür olduğunu düşünüyor. Diyalog çerçevesinde modellenen animasyonda hareket serbestliğinin daha az olduğunu, bu yüzden filmlerinde çok az diyaloga yer verdiğini söylüyor.
The Old Lady and The Pigeons (La vieille dame et les pigeons, 1998)
Aç kalmış bir adamın karnını doyurabilmek için güvercin kılığına girmesinin anlatıldığı kısa film, Paris’i ziyarete gelen Amerikalı bir ailenin hicvedilmesinin görüntüleriyle açılır. Gotik ve karanlık bir şehir olarak tasvir edilen Paris, sokak köpeklerinin gözlerindeki umutsuzluğa varan ayrıntılar, insanların mutsuzluğu ve sürprizli sonu ile yoksulluk ve yoksunluk halleri üzerine çok başarılı bir kısa filmdir. Bir hayvan sever olduğunu düşündüğümüz güvercin obsesif yaşlı ve garip kadın, Paris’te aç yaşayan insanlar tarafından aldatılmaktadır. İşin tuhaf tarafı bu kadının da bir hayvan sever olmayışıdır. Filmin öne çıkan önemli ayrıntıları arasında müzikler, protagonistin karnını doyurduğu ilk gün yaptığı güvercin dansı ve rüya sahnesi var. The Old Lady’nin güvercinleri şişmanlıktan uçamaz hale getirene kadar beslemesinin nedeninin aslında obez çakma kedisini doyurmak olduğunu anladığımızda, kedinin küpeleri, dudakları ve korkunç iki ön dişi seyircinin kanını donduran bir sonla karşı karşıya olduğunu duyuruyor. Sylvain Chomet’nin takipçisi olmaya karar verdiyseniz eğer, işe bu kısa filmden başlamanızı öneririm.
Sihirbaz (L’illusionniste, 2010) http://www.lillusionniste-lefilm.com
“Ortak çalışma yüzyılında, ortak zevkler yüzyılında insan her zamankinden daha da çok yalnızdır.” Octavio Paz
“Küresel şehrin pırıltılı vitrinleri, arkadaki derinleşen yoksulluğu gizler. Modern kent dekoru ve kalabalığı gerçekliği örten bir tüldür.”
Ünlü Fransız yönetmen ve oyuncu Bay Hulot tiplemesinin yaratıcısı Jacques Tati bu senaryoyu 1956’da kızlarından biri için yazıyor. Fakat kızlarından hangisine yazdığı tartışması devam ediyor: Sophie Tatischeff için mi yoksa Helga Marie-Jeanne Schiel için mi? Tati’nin senaryosu Çek Cumhuriyeti’nde geçiyordu, fakat Chomet İskoçya’yı tercih etti. İskoçya’nın başkenti Edinburgh, Ortaçağ kalelerini andıran gotik bir şehir ve aynı zamanda Sherlock Holmes’un yaratıcısı Arthur Conan Doyle’un kenti. Sylvain Chomet, filmdeki sihirbaz Tatischeff’i, Tati’nin çizgileştirilmiş hali olarak sunarak ve animasyonun bir bölümünde Tati’nin Amcam (Mon Oncle, 1958) filminden görüntülere yer vererek Tati’ye saygı duruşunda bulunur. Tati’nin gerçek adı Jacques Tatischeff’tir. Tati, Mayıs 1958’de Cahiers du Cinema dergisinde yayınlanan bir röportajında Amcam filmi için şöyle der: “Şuna inanırım ki, seyirciler Amcam (Mon Oncle, 1958) filmini gördükten sonra pekala da Arpeller’in evine çağrılabilirler. Bunlar gelirken de çok iyi bilirler ki kapının zili sol taraftadır ve zil çaldığı vakit fıskiyeden sular akmaya başlar. Bunlardan başka Bayan Arpel’in gelenlere oturma odasını gezdireceğini, çocuk odasının ise yan tarafta olduğunu bilirler. Sanımca ben öyküyü görüntülerle anlattım.” “Cahiers du Cinema, Sayı: 83, Mayıs 1958. Kısaltarak çeviren: Salah Birsel. Herkes Güldürebilir, Jacques Tati, Türk Dili Aylık Dil ve Edebiyat Dergisi, Sinema Özel Sayısı, Sayı: 196, 1 Ocak 1968, Ankara, s. 476-478)
“İnsanlar arasındaki uzaklaşmanın, iletişimin kopmasının ve kentteki yabancılaşmanın eleştirisini yapan Fransız yönetmen ve oyuncu Jacques Tati, Bayram Günü (Jour de Fete, 1949), Amcam (Mon Oncle, 1958), Oyun Zamanı (Playtime, 1967) ve Trafic (1971) filmlerinde kentin tüm temalarını irdelemiştir. Jacques Tati’nin Amcam filminde, sokak köpekleri fakir mahallelerden zengin mahallelere (yüksek duvarlarla çevrili villaların olduğu zenginlerin banliyölerine), Amca’nın yani Arpeller’in lüks villasına gelirler. Sınıflar arası çelişki güzel bir ironi ile verilir.”
Tati’nin alamet-i farikaları: Ellerini beline koyarak ayakta durması, sigarası, düşünme sahneleri, şapkası, papyonu, piposu, kibar, saygılı, tam bir Paris beyefendisi olması, insanların teknoloji, yeni icatlar, elektronik aletler karşısındaki çaresizliği ve modernizmi eleştirmesidir. Filmde, sihirbazın Texas plakalı beyaz lüks arabayı yıkadığı sahnede, araba yıkama makinesi karşısındaki çaresizliğinde Chomet’nin Tati filmlerine selam çaktığını görürüz. Filmin dokunaklı sahnelerinden birinde, küçük bir çocuğun boynu yırtılmış ve eskimiş olan oyuncak ayısını, sihir ile yenilemesi, sanki biraz önce oyuncakçı dükkanından alınmış gibi, güzel bir kutu içerisinde ona sunması için sihirbaza uzattığını görürüz. Bu naiflik filmin geneline hakim ve kimi zaman bir büyüme hikayesi, kimi zaman bir baba-kız öyküsü olarak devam eden filmde sık sık karşımıza çıkarak bizi gülümsetiyor. Boy bandlar, Billy Boy and the Britoons, rock’n’roll, televizyonun ortaya çıkışı ve yaygınlaşmaya başladığı yıllara işaret eden filmde artık gözden düşmeye başlayan sanatçılar, bir vantrilog, bir palyaço ve Sihirbaz Tatischeff aynı otelde konaklamaktadır. Bu insanların yalnızlıklarını, hüzünlerini ve üzüntülerini, onlarla kurduğu insani iletişimle hafifleten Alice, Sihirbaz’a hayran olan ve yaptıklarını gerçek sihir sanıp peşine takılan küçük bir kızdır. Alice’in götürdüğü bir kase çorba ile intihar etmekten vazgeçen palyaçosu, onunla arkadaş olan vantrilog ve kuklası ile, insanların en büyük dertlerinin yalnızlık, sevgisizlik ve ilgisizlik olduğunu belirten bu naif filmi sevmemek mümkün değil. Artık para kazanamayan vantriloğun kuklasının bir mağazanın vitrinde 3 £’a satılık olduğunu görürüz. O fiyata bile satılamayan kukla bir süre sonra bedelsiz olarak verilmek üzere alıcısını beklemeye başlar. Ancak bedelsiz verilmesine rağmen kimse gelip onu almaz, kukla bir mağaza vitrininde yalnızlığa terk edilmiştir, vantrilog ise barlarda kalabalığın içinde yalnızlığını yaşamayı tercih etmiştir. “Kalabalık, lanetlinin yalnızca en yeni sığınağı değildir; aynı zamanda toplumdışı kılınmış olan insanın kullandığı yeni uyuşturucudur. Flaneur, kalabalık içerisinde yaşayan bir terk edilmiş kişidir. Kalabalık, Flaneur’ü hedef olduğu pek çok aşağılanmayı unutturacak kadar mutlu kılan bir uyuşturucu gibi etki gösterir.” (Walter Benjamin, Pasajlar) Filmde, Alice’in çocukluktan genç kızlığa adım atmasına da tanıklık ediyoruz. Kırmızı babetlerden -her ne kadar yürümeyi bilmese de- beyaz topuklu ayakkabılara geçiş yapıyor, ilk aşkını yaşıyor ve yuvadan uçup gidiyor.
Sonuç : “Magicians do not exist”
Meraklısına notlar: Film için seksen animatör çalışır ve filmin bütçesi 130 milyon sterlindir.
Sinematografik olarak Tati sinemasından uzaklaşmak istemeyen yönetmen, uzun ve geniş planlara fazlasıyla yer veriyor. Seksen dakikalık Belleville’de Randevu bin üç yüz plandan oluşmaktaydı, doksan dakikalık Sihirbaz filmi dört yüz plandan oluşuyor. Tati hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak isteyenler için: http://www.tativille.com » Sihirbaz film sayfası |