Wim Wenders, Sebastiao Salgado ve oğlu Juliano Ribeiro Salgado imzalı belgesel Toprağın Tuzu (The Salt of the Earth), fotoğraflar üzerinden insanlığın ortak sorunlarına el atan, onları hatırlatan ve onlarla yüzleştiren bir yapım. Wenders ve Salgadoları bu projede bir araya getiren bir rastlantı esasında; Wenders fotoğraflarıyla bildiği Sebastiao Salgado’nun hikâyesini filme almak isteyen oğlu Juliano Ribeiro Salgado’ya, onların teklifi vesilesiyle sonradan dâhil oluyor ve yola birlikte devam ediyorlar.
Söze girmeden bir hususu belirtmekte fayda var; Wenders&Salgadolar imzalı belgesel Toprağın Tuzu, sinema tarihinde aynı adlı ikinci yapım. İlk film ise Herbert Biberman imzalı 1954 tarihli politik film Toprağın Tuzu’dur (Salt of the Earth). Filmde 2.Dünya Savaşı ertesi soğuk savaş dönemi Amerika’sında New Meksiko’daki bir madenci grevinde yaşananlar ele alınır. Komünizmle mücadele kisvesi altında insan avının yaşandığı bir süreçte dönemin ABD yönetimi tarafından yıkıcı olmakla itham edilen ve kara listeye alınan film, sansürlenmiş ve gösterimi engellenmiştir. Her iki film arasında zaman-mekan ve tür farklılığı olsa da duyuş-düşünüş olarak bir benzerlik, akrabalık vardır.
Wenders, belgesel sinemada tecrübeli bir isim ve fotoğrafçılığa yabancı değil, kendi filmsel serüveninde fotoğrafla temas halinde olan bir yönetmen. Ünü tüm dünyaya yayılmış, fotoğrafçılığının merkezine insanı koymuş Brezilyalı Sebastiao Salgado ise, kendi deyişiyle “ışık ve gölgelerle yazan”, merakını fotoğraflayarak gideren biri, belgesel fotoğrafta usta bir isim. 1968’te tüm dünyayı olduğu gibi ülkesi Brezilya’yı da saran devrimci gençlik hareketlerinin hemen ertesinde yönetimi ele geçiren askeri diktatörlükten kaçarak eşi Lelia’yla yerleştikleri Fransa’da başlayan fotoğrafçılık yaşamı, dünyada yüzü aşkın ülkeyi dolaşarak uzun soluklu fotoğraf projeleri yapmasına vesile oluyor. İkili arasındaki bu ortak noktalar ve dünyaya bakışlarındaki yakınlık, oğul Ribeiro’nun da katkısıyla görselliği büyüleyici, ancak bir o kadar dehşete düşüren bir insanlık vesikasının ortaya çıkmasını sağlıyor.
Toprağın Tuzu, son yarım yüzyıllık periyotta insanlığın neler yaşamış olduğuna dünyanın çeperinde olanların deneyimleri üzerinden bakan bir yapım. Belgeseli izlerken tanık olduğumuz Afrika’daki sefalet, açlık, kuraklık ve kitlesel ölümler, salgın hastalıklar, mülteci kampları, iç savaşlar, soykırım ve katliamlar “neden?” sorusunu sordurtuyor. İnsanlar sebebini bilemeden, sebep olmadıkları şeyler yüzünden bir anda neden yok oluyorlar, ölüyorlar? Bu kadar çok ölüm, yıkım, yok oluş neden var? Ruanda’da nasıl oldu da bir milyona yakın insan birkaç ay içinde bombalarla, palalarla, otomatik silahlarla topluca öldürüldü ve çukurlara öylece gömüldü? İnsanlar gömülürken bir iş makinesi görüyoruz Fransız ordusuna ait, “yardım” amacıyla bölgeye gönderilen. İnsanlar bir an önce gömülsün diye uzatılan “Avrupalı yardım eli”, ironisiyle çok şey söylüyor. Soykırım devam ederken salgın hastalık riskine karşı katledilenler bir an önce gömülüyor Avrupalının yardımıyla! Soykırıma engel ol(a)mayan Avrupalı, yine de yardım etmekten geri durmuyor.
Aynı Avrupa 21. Yüzyılın şafağında kendi coğrafyasında devam eden katliama da sessiz kalmış, Bosnalı Müslümanlar Sırp Çetnikler tarafından katledildikten sonra uzatmıştı yardım elini. Yirmi yıl önce Srebrenitsa’da Hollandalı askerlerin koruduğu Birleşmiş Milletler denetimindeki güvenli bölgede içlerinde kadın ve çocuklarında olduğu 8000’i aşkın Boşnak, bir gecede katledilmişti. Yugoslavya iç savaşının meydana geldiği 1991-1995 yılları arasında 200.000’den fazla insan hayatını kaybetmişti. Kendi coğrafyasında yaşanan bu savaşa ve meydana gelen insan katliamlarına tıpkı Afrika kıtasında olduğu gibi engel olmamıştı Avrupa.
Tüm bu yaşananlar Salgado’nun objektifine yansıyanların politik arka planını oluşturuyor. Yine kendi deyişiyle Salgado, gördükleri yüzünden insan olarak hiçbirimizin yaşamaya hakkı olmadığını ve kendisi için artık yapacak bir şey kalmadığını söyleyerek vazgeçiyor fotoğraf çekmekten. Geri döndüğü Brezilya’daki aile yadigârı çiftliklerinde eşi Lelia’nın yardımıyla çoraklaşan toprağı yeniden yeşillendirerek geri kazanıyorlar. Bunun üzerine yeni fakat farklı bir projeyle, doğaya armağan niteliğindeki “Genesis”i gerçekleştirmek üzere yeniden yola çıkıyor fotoğraf makinesiyle.
Her şeye rağmen umutlu olmak gerektiğini söyleyen bir belgesel Toprağın Tuzu. Doğanın yeniden kazanılabilir olduğunu, dünya üzerinde halen “moderniteden” kendini koruyabilmiş bakir alanlar ve yaşamlar olduğunu, farklı bir dünya tahayyülünün olabileceğini imliyor. Ancak yanı başımızda savaşlar devam ediyor bir taraftan, insanlar yine mülteci kamplarında sefalet içinde yaşamaya çalışıyor, kara bayraklı katiller şiddetin pornografisini yapmaya devam ediyor. Böyle bir dünyada umutlu olmak kolay değil gerçekten.
» Toprağın Tuzu film sayfası |