Bu sayfada yeralan verilerin tamamı özgün içeriktir. Antrakt Sinema’dan izin almadan tamamı ya da parçası kopyalanamaz, kullanılamaz.

 

Uyarlama

Oğuz Albayrak Yazıları

Her sektörün yenilenme veya yeni ürün ortaya çıkartma konusunda sıkıntısı vardır. Teknoloji, savunma sanayi, telekomünikasyon gibi dallarda devreye şirketlerin AR-GE departmanları  girer. Ya söz konusu olan sanat, özellikle sinema sanatı ise?
Sinema ve edebiyatın yakın ilişkisi çok önceden başlamış durumda aslında. 1934 tarihli Rex Stout romanı Fer-de-Lance yayınlandıktan iki yıl sonra beyazperdeye uyarlanmış. Yıllar geçtikçe bu iki sanat dalının ortaklığı devam edip geldi bugünlere kadar. Uyarlaması yapılacak roman ile film karşılaştırıldığında maç sayısını hangi taraf atıyor burası biraz muamma. Bir kitap iki milyon adet satıldıysa iki milyon farklı beyin tarafından görsel anlamda kurgulanmıştır. Kitap bu anlamda yapılan tasvirlerin görsel karşılığını insan beyninin sonu bilinmez derinliklerine bırakır. Film ise onu mevcut olanı kabullenmeye zorlar. Hangi imaj daha korkutucu olabilir? Halka filmindeki Samara mı yoksa o karakterin tasvir edilmesi mi?
Tek sorun tasvirlerin insan beyni tarafından yorumlanması ve en korkunç, sevimli, vb imajları insanın kendisinin üretmesi değil tabii. Elde olan malzemenin layıkıyla, genel yapının bozulmadan ve içerikteki her olayın hakkıyla beyazperdeye aktarılması var birde. Set tasarımları mesela, çizgi roman uyarlamaları set tasarımcılarının kolay iş çıkarttıkları projeler olabilir hele hele ilerleyen efekt teknolojisi göz önüne alınırsa. Asıl iş en basit haliyle soğuk, puslu, dar ve her yeri balık kokan bir Londra sokağını iki milyon farklı şekilde yaratmakta mı yoksa?
Kitabı okurken ki algımız filmi izlerkenkinden doğal olarak farklı. Kişi, her türlü dış etkiden izole bir halde yoğun konsantrasyon içindeyken filmi izler veya kitabı okur. Ancak okurken karakterin dar, puslu sokaktan geçerken etrafında gördükleri kişinin hafızasında daha etkin bir şekilde varolur. Bir saniyede 25 film karesinin perdeden geçtiğini varsayarsak tek gözü kezzap yüzünden deforme olmuş, yırtık kahverengi paltolu balıkçının okur ve izleyici üzerindeki etkisi aynı olamayacaktır. Çerçeveyi genişletirsek kitap uyarlamalarının yarışa 1-0 yenik başladığını belirtmek gerek. Neden derseniz uzunca bir romanı Chris Columbus gibi Harry Potter serisinin başlangıcı Felsefe Taşı’nı ayrıntısıyla beyazperdeye yansıtsanız da kabahatlisiniz Mike Newell gibi Kolera Günlerinde Aşk’ın özündeki kavramları veremezseniz de kabahatlisiniz.
Hep olumsuz örnekler üzerinden gidiyoruz ama romandaki atmosferi, olay örgüsünü, rahatça empati kurulabilinecek oyuncu seçimiyle başarıya ulaşan örnekler yok mu? Somerset Maugham’ım bizde Duvak adıyla gösterilen The Painted Veil’i, Patrick Süskind’in Das Parfum’u, Nick Hornby’nin bizde Sensiz Olmaz adıyla gösterilen High Fidelity’si ve About a Boy’u, Ian Mcewan’ın Kefaret’i kitabı okumamış izleyici üzerinde kitapla eş etkiyi bırakan yapımlar.
Hiçbir diyalog içermediği halde Akıl Oyunları filminin bol diyaloglu senaryosuna imza atan Akiva Goldsman’ın ortaya çıkarttığı işi neden başka senaristler yapamıyor? Eldeki malzemenin yeterli olmaması mı sorun? Sanmıyorum. Senaristin yazar ile aynı paralelde buluşup tek beyne bağlı iki farklı vücut gibi işini yapabilmesinde veya yapamamasında sorun. Bilmem dikkatinizi çekti mi ya da bilgi sahibi misiniz ama yukarıda bir çırpıda aklıma gelen iyi örneklerden sadece The Painted Veil senaryosunda kitabın yazarının parmağı olmayan bir uyarlama. Diğer örneklerin hepsinde senaryo aşamasında kitabın yazarının direkt olmasa bile ortak kabilinden parmağı var.
İş sadece olay örgüsünde de bitmiyor maalesef. Audrey Toutou Da Vinci Şifresi’ndeki Sophie Tom Hanks ise Robert Langdon için biçilmiş kaftanlar olabilirler. Gelin görün ki bu iki iyi oyuncunun beyazperde kimyasına bakıldığında romandakinin çok uzağında bir sonuçla karşılaştık. İki oyuncuyu aşk meşk konularında bir arada düşünmek, bence pek inandırıcı olmuyor. Filmler hep romanlardan uyarlanmıyor elbette. Çıkış noktası kısa hikayeler olan filmler de izledik. Philip K. Dick öyküsünden uyarlama Minority Report bu sınıflamanın en güzel örneği olabilir zannımca.
Sona gelmişken uyarlamalarla ile ilgili bir sıkıntım varmış gibi düşünebilirsiniz. Temelde ne dizilerin ne de romanların uyarlamaları ile ilgili bir sorunum yok. Beni rahatsız eden şey yapılan yanlışların göz ardı edilmesi, hatalardan ders alınmaması. Bunlardan daha fazla ise romanların insanda bıraktığı tarifsiz acı, mutluluk, adrenalin hissini vermemesi. Şahsımın asla affetmeyeceği uyarlama ise Betty Mahmudi’nin Kızım Olmadan Asla’sıdır.

Ana Sayfa | Film Arşivi | Gelecek Program | Haberler | Gişe Raporu | Köşe Yazıları

Mesafeli Satış Sözleşmesi | Teslimat ve İade Şartları | Gizlilik Politikası

© Antrakt Sinema Gazetesi | Tüm Hakları Saklıdır