Yeme-içme alışkanlıkları ve beslenme düzenin giderek bozulduğu ve inorganik bir hal aldığı günümüz dünyasında insanlar, bir savunma mekanizması ve tavır almak motivasyonuyla alternatif beslenme rejimlerini tercih ediyor. Vejetaryanlık ve veganlık, bahse konu alternatif beslenme rejimlerinin başlıcalarını oluşturuyor ve hayvansal gıdaları tüketmemeyi ifade ediyor. Küresel ölçekli endüstriyel tarım ve inorganik gıda arzı, insanları gün geçtikçe kaygılandıran ve tavır almaya iten bir yapı sergiliyor. Artık tükettiğimiz gıdaların tamamına yakını fabrikasyon hazır ürünler ve çoğu, doğallıktan uzak genetiğiyle oynanmış gıdalar. Yani, ne yediğimiz domates gerçek domates ne de tavuk eti diye tükettiğimiz piliçler gerçek tavuk eti. Artık bunların yerine fiyat olarak daha pahalı olan organik ürünler ve organik gıda endüstrisi var. Ancak orada da işlerin yolunda gittiğini söylemek pek mümkün değil. Giderek fetiş bir hale bürünen/büründürülen organik gıda pazarı, küresel endüstriyel firmaların iştahını kabartıyor ve yeni bir yatırım alanı olarak müdahaleye uğruyor. Hal böyle olunca sektörleşen pazarın güvenilirliği azalırken, ne kadar organik ürünler sunulduğu tartışma konusu oluyor.
Hayvansal gıdaların üretimi ve tüketiciye sunulması da gıda endüstrisinin önemli bir parçasını oluşturuyor. Şunu baştan söylemek gerek, endüstriyel üretime dâhil edilen hayvanlar doğal ortamlarda yaşamıyor ve doğal bir beslenme rejimine tabi tutulmuyorlar. Giderek “fast-foodlaşan” bir dünyada suni bir beslenmeyle alelacele büyütülerek kesime gönderiliyorlar. Bir bant sisteminin imalat aşamalarından geçiriliyorlar, paketlenip barkodlanıyorlar. Tüm bu aşamalar hayvanlar adına binbir eziyetle geçen süreçler oluyor. Endüstriyel gıda üretimi var olan kapitalist ekonominin bir parçası ve artı değer üretmek üzere kurulu. İnsani olmayan bu sistem, bekleneceği üzere canlılığa saygı duymuyor. Üretim maliyetlerini düşürmek ve kar marjını artırabilmek adına her yolu deneyen bu sistem, tıpkı bitkisel gıdalarda olduğu gibi hayvanların genetiğiyle de oynuyor. Tüm aşamaları doğallıktan uzak suni bir sistem olan hayvansal gıda üretimi, inorganik yapısıyla insan sağlığını giderek tehdit eder hale geliyor. Artık yediğimiz içtiğimiz gıdalara güvenemiyoruz ve farklı arayışlara giriyoruz.
İtalyan yönetmen Saverio Costanzo’nun son filmi Aç Kalpler – Hungry Hearts, bu konuştuklarımız üzerinden temellenen bir yapım. Marco Franzoso’nun İl Bambino İndaco adlı romanından yönetmenin kendisi tarafından senaryolaştırılan film, etobur beslenmeyle bir problemi olmayan Jude’la (Adam Driver), bu tarz beslenmeyi tamamen reddeden Mina (Alba Rohrwacher) arasındaki ilişkiyi anlatıyor. İkili arasında başlayan tesadüfi ilişki daha ilk sahnede beslenme düzeni farklılıklarına vurgu yapıyor. Jude ve Mina, bir Çin lokantasının tuvaletinde kilitli kalarak tanışıyorlar. Aralarındaki aşk ilişkisi, Jude’nin bencilliğinden kaynaklı sürpriz hamilelik nedeniyle evlilikle noktalanıyor ve çift, bir aile olmaya doğru yol alıyor. Film, temel çatışmayı ikilinin bebekleri dünyaya geldiğinde şekillendiriyor. Vegan beslenmeyi bir yaşam tarzı haline getirmiş olan Mina, bebeğin de bu şekilde beslenmesi gerektiğinde ısrar ediyor. Başta sesini pek çıkarmayan Jude ise bebeğin gelişmediğini öğrendikten sonra sert biçimde bu duruma karşı çıkıyor ve aşkla başlayan ilişki giderek bir çıkmaza giriyor. Artık gün yüzüne çıkan çatışma bu doğrultuda ilerliyor, ta ki ölümcül finale kadar.
Costanzo’nun ikiliye bakışı her ne kadar tarafsızmış gibi gözükse de Mina’nın giderek bir obsesyona dönüşen tutumu ve patolojik sunumu, onu suçlayıcı bir bakış haline geliyor. Mina’dan gizli bebeği beslemeye çalışan Jude ise evladını kurtarmaya çalışan özverili baba gibi sunuluyor. Daha geleneksel bir aile yapısından gelen Jude, “modern tıbbın” da etkisiyle hâkim beslenme rejiminin bebekleri için en ideal yol olduğunu düşünüyor. Bu konuda ona en büyük desteği yine geleneksel yapının en güçlü temsilcisi olarak duran annesi veriyor. Böyle bir düzende daha yenilikçi ve farklı olan Mina ise yalnız kalıyor. Kendisi ve bebeği için özünde iyi niyetli bir çaba olan vegan beslenme tarzı, daha mesafeli bakılan ve sanki zarar veren bir beslenme rejiliymiş gibi duruyor. Costanzo’nun bu mesafeli bakışı, onu hâkim beslenme rejimlerini onaylayan bakışa yaklaştırıyor.
Temel aldığı konu itibariyle aktüel bir film Aç Kalpler. Giderek önem kazanan beslenme rejimleri ve sağlıklı yaşam konusunda akıl yürüten bir yapım. Her ne kadar hâkim beslenme rejimlerinin gerekliliğine yakın dursa da, alternatif beslenme rejimleri üzerinden her ikisini de sorgulatan bir yapı sergiliyor. Beslenmeyle ilgili yaşadığımız kaygılara ışık tutan çarpıcı bir örnek olarak duruyor.
» Aç Kalpler film sayfası |