Hiç ‘mouse’ olmadan hayatınızı sürdüremeyeceğinizi düşünür müydünüz?
Peki ya sinekler gibi gözleriniz kafanızdan büyük olsaydı? Mükemmel bir görme sistemi. Trake solunumu yapabileceğiniz aklınızdan geçer miydi?
Bu film bir iç asalaklık üzerinedir.
Maddenin ışınlanması(Teleportasyon), yabancılaşma kavramıyla iç içedir. İnsan yabancılaşırken kendi doğasından koparak başka bir dünya kurar. Böylece hem kendine, hem içinde bulunduğu tabiata hem de bütün sosyal eylemlerine kadar sızan ilişkilerine yabancılaşır. Bu da ışınlanmanın içsel boyutudur.
Seth Brundle, teleportasyon deneyleri yapan ve büyük bir icada imza atmış gizli dahidir. Kimse onu tanımamaktadır. Bir nevi yabancıdır. Bir gün sosyal bir toplantıda kadın gazeteci Veronica Quaife ile karşılaşır ondan etkilenir ve ona kendi dünyasından bahsetmeye başlar. Kadın onu ilk başlarda ciddiye almaz, sadece etkili haber bulmanın peşindedir. Brundle ise onu etkileyerek inine çekmenin ve yollar kesişir.
Genç bilim adamı, gazeteci kadını inine davet eder. İn; ışınlanma aygıtı, konuşulabilen bir bilgisayar gibi teknolojik aletlerle örülü; büyük, mekanik, kasvetli fakat iç gıdıklayıcı bir ahırı andırmaktadır. Samanların yerine sadece kablolar, düğmeler vardır. Gizemli dahi, gazeteci kadını inine çekebilmenin verdiği heyecanla ona icadını bütün ayrıntısına kadar anlatır. Anlatmakla da kalmaz bir deneyle ona ışınlanmayı gösterir. Onun da kendisiyle birlikte dışarıya yabancılaşmasını, kendisine ortak olmasını arzulamaktadır. Kadından bir eşyasını ister, kadın da ona çorabını verir. Çorap başarıyla ışınlanır. Ancak makine sadece cansız nesneleri ışınlayabilmektedir. Bir maymunu ışınlamak ister fakat maymun kızarmış kıymaya döner.
İmgelerin altında, imgeler dünyası yatar. Seth Brundle eti tanımamaktadır, icat ettiği makine de eti tanımaz. Bilgisayar ne dersen onu tanır. Veronica Quaife ile kurduğu iletişim ilişkiye dönüşür adam böylelikle insan etini tanımış olur. Bilgisayarına etle ilgili yeni kodlar tanımlatır, ikinci deneyinde maymun başarıyla canlı bir şekilde ışınlanır. Bütün bu deneyler haber olacaktır, gazeteci kadın tarafından kameraya çekilir.
Bir gece dahi bilim adamının içsel dünyası sarsıntıya uğrar. Gazeteci kadına bir posta zarfı gönderilmiş ve kadın da gecenin bir vakti postayı gönderene gitmiştir. Bu içsel sarsıntı, bilim adamının kurduğu mekanik- otantik yaşantının yıkılmasıyla sonuçlanır. Bir iç asalaklık sonucunda bütün o şaşalı yaşantı mahvedilmiştir. “Artefakt” ve “Urgrund” savaşında kazanan Artefakt olmuştur.
Işınlanma ve maddenin gerçekliği sorunsalında; Urgrund: Bilim adamının iradesi, aklı ve hayal gücüyle ördüğü mekanik-otantik gerçek yaşantısı, dışsal- nesnel-otomatik dünyaya (Artefakt) kurban gitmiştir. Temeline inecek olursak bir sinek bilim adamının kurduğu bütün otantik yaşantıyı yıkıma uğratmıştır. Sinek bu filmde Artefakt parçasıdır fakat Artefakt, adamın içsel sarsıntısının bir sonucudur. Bilim adamı bir sineğe dönüşür. Philip K. Dick felsefesinde, Artefakt ve Urgrund kavramları gerçekliği anlama ve yeniden yorumlama hatta konumlandırmada kilit rol oynar.
Bu film simulakrların çarpışma sahasıdır. Mikroformun (Teleportasyon) görüntüye dönüştüğü ve kendisini yok ettiği…
Makrokozmozda David Cronenberg dünyasını açıklamak gerek, Philip K. Dick düşüncesine göre: “Urgrund’un doğduğu veya yansıtıldığı bir aşamaya doğru evrimleşen yaşam formlarının oluşumuna neden olan evreni kurgulayan Artefakt’ı, Urgrund yaratır.”
Buna göre; teleportasyon mümkündür. Tıpkı cep telefonları, televizyonlar, bilgisayarlar gibi o da icat edilecektir.
Filmden kafkaesk bir alıntıyla sözü noktalıyorum.
“Böcek politikasını duydun mu? Ben de duymadım. Böceklerin politikası yok. Çok zalimler. Acıma yok. Uzlaşma yok. Böceğe güvenemeyiz. İlk böcek politikacı olmak isterdim. İsterdim ama korkuyorum. Diyorum ki… Diyorum ki ben bir böceğim. İnsan olduğunu düşlemiş ve bunu sevmiş bir böcek. Artık rüya bitti. Böcek uyandı. Diyorum ki… Kalırsan canını yakacağım.”
|