İlkel insan varoluş mücadelesini vahşi doğaya karşı ayakta kalarak vermiştir. Gen bilim haritasında insan, diğer canlılardan ayrılan onlardan üstün zeki hayvandır. Kendi hayatını tehdit altında hissettiği anda tehdidin nesnesini yok eder. Modern insan mekanizması bu yüzden gelişmiş bir yok edicidir; bireysel terminatörler…
Doğanın karşısında kazanılmış haklı bir zaferdir varoluş. Varlığın gerçekliği de doğanın gerçekliğinin karşısındadır. Doğa ve varlık çağlar boyunca savaş halinde kalmış ve varlığın gerçekliğinin ispatı bu savaş sonunda tehlikeye düşmüştür. Modern insanın gerçekliği doğada değil kendi zihninde arayışı, şizofren yok edici dünyayı doğurmuştur. Buna göre evren zeki bir sistemdir yani mikrokozmoz insanın, makrokozmozu…
Çağımızda insan denen varlık sadece kendisiyle savaşmaktadır, çünkü savaşacak başka bir şey bırakmamıştır dünyada. Her şeyi yok etmiş ve bu yok edişi haklı gösteren akıllı kılıflar bulmuştur. Günümüzde her şey akıllı kılıftır. Hiçbir şeyin cevheri gerçekliği yoktur. Doğayı koruma altına almıştır örneğin, barış çığırtkanlığı da yaptığı bilinmektedir. Rönesans’ı ve Reform’u aşmıştır. Her şeyi o kadar aşmıştır ki, artık aşacak bir şey de kalmamıştır. postmodernizmin temelinde de bu aşkınlık sanrısı ve artık tutunacak bir gerçekliğin kalmadığını sorgulama sorunsalı yatar. “Arı Us” modern insanı geçmişe doğru ele alırken Platon’dan beri süregelen birçok kavramı yadsımıştır artık. Bunların başını da “Gerçekçilik” kavramı çeker. Bütün anlamlar içeriklerinden kopartılmış, bir denizde suyun üzerinde birbirlerinden bağımsız durmaktadır.(Eklektizm) Yüzmemekte, durmaktadır. Bu, keyfiliğin zeminidir.
Modernizme nasıl ki romantizm çarptıysa postmodernizme de çarpmıştır. Çarpmadığını düşünenler postmodernizmi, modernizmle bir ele almamaktadır. Kavramlarla düşünen içkin akıl için ise, ilerlemeden çok geriye gitme ve tümdengelimden çok tümevarım yöntemiyle düşünüp ele alma geçerliliğini yitirmiş değildir. Bu yöntem bile geçerliliğini korurken, insan zihninde çığır açacak bir sıçramadan bahsedilemez. Yine de romantizmden bahsetmekte fayda görüyorum. Romantizmde, herkes çok iyi bilir ki duygular ve hayal gücü her şeyin üstündedir. Dokunaklı olanı yaratım; insanın, insanlık tarihindeki en büyük kazanımıdır. Bu film dokunaklı olanın yaratımıdır.
Allegra Geller, (Alegre: ışıl ışıl, neşeli gibi anlamlara gelen bir kelime) adındaki kadın oyun tasarımcısı yeni oyununun tanıtımı için bir toplantı düzenler. Bu toplantıda oyun farklı kişilerin oyuna katılımıyla ilk kez denenecektir. Oynanmayacaktır zira oyun oynanır, bu oyun ise denenecektir; çünkü bu canlı oyun “Bioport” adı verilen canlı hayvansı-kumandalar ile oyuna katılanların sinir ağlarına enjekte edilir, bu da oyunu oyun olmaktan çıkartarak gerçeğe dönüştürür. Omuriliğe yerleştirilen bioportlar merkezi sinir sisteminde alıcı-verici, iletim görevi üstlenir. İnsanın sahip olduğu bütün duygularla işlevini yerine getirir. Kült bir film için daha fazla yorum yapmayacağım. Kült: “Karizmatik bir kişinin(Akıl) etrafında örgütlenmiş her türlü istismara açık bir oluşumdur. İnsanların zaaflarından beslenir.” Ne de olsa “Denizanasına kanarya yemiyle şarkı öğretilemez.”
Existence, varoluş anlamına geliyorsa; EXistenZ, “varoluşun ötesi” anlamına gelebilir. Kesinlikle “varoluşun sonu” değil ve “varoluş” hiç değil. “İroni: hayal ve gerçek arasındaki ince çizgidir.”
Tek bir soru ile noktalıyorum.
Gerçeklik; duygularını yitirmemiş varlık değilse nedir?
|