Geride bıraktığımız en son şubat ayında ilk kez izleyiciyle buluşan ‘Bağlar’ın yönetmenlerinden biri olan, belgesel film yapımcısı ve yönetmen Melis Birder ile filmini konuştuk. Yanımızda olamayan Berke Baş da bazı sorulara uzaktan yanıt verdi.
Azmi ve samimiyeti hayli meşakatli bir zeminde resimleyen Melis Birder bu sürecin şimdi en zor anında belki de… Her yönetmenin temel derdi olan ‘yayma, iletme, insanlara ulaştırma’ anı. ‘Bağlar’ın barındırdığı, yapıldıkça içine doğan, bırakılan bütün mesajları keşfedilmeyi bekliyor.
‘Bağlar’ı bütün naifliği ve tam muhalifliğiyle fark etmeliyiz…
İçimizdeki kopuklukları ‘Bağlar’…
Diyarbakır Bağlar basketbol takımından nasıl haberdar oldunuz ve bir filme dönüştürmenize ne vesile oldu?
Berke Baş: Diyarbakır'da eskiden spor yöneticiliği yapan arkadaşımız Bişar'dan duyduğumuz bir takım hikayeler vardı; genç spor takımlarının müsabakalar için şehir dışına gittiklerinde başlarına gelenler, "Doğu'dan" geldikleri için taraftarlardan gördükleri tepkiler, kendi şehirlerinde güvenleri tamken, deplasmanda yaşadıkları hayalkırıklıkları… Biz de bölgede film yapmaya ve konuya sporla girmeye karar verdikten sonra araştırmamızı bu yönde yaptık, karşımıza "Varoş'tan Efes'e" başlığıyla Bağlarlı Baver Yücesoy'un* Efes Pilsen'e transfer olduğu haberi çıktı. Diyarbakır'da yerel gazetelerde çıkan haber ulusal basına da sıçramıştı, kullanılan fotoğrafta Baver'le birlikte Gökhan hoca da görünüyordu. Böylece Bağlar basketbol takımından haberdar olduk. Hemen Bişar'ı aradık ve o da bizi arkadaşı Gökhan hoca ve Bağlar Belediyespor yöneticisi Metin bey'le telefonda tanıştırdı. Sonra Diyarbakır'a gelip takımla tanışınca, hemen, çok güzel bir kaynaşma oldu ve onların bizi içine aldığı, sınırları saha dışındaki yoğun siyasi gündemle çevrili, içerden ise güçlü dostluklar ve bağlarla tanımlanan dünyalarını yakından takip etme şansımız oldu.
*Baver Yücesoy 2009 yılında henüz on yedi yaşındayken Efes Pilsen’e transfer olmuş 2014 yılında ise geçirdiği beyin kanaması sonucunda yirmi iki yaşında hayatını kaybetmişti.
“Türkiye'de neredeyse her gün, başka ülkelerin gündemini aylarca meşgul edecek olaylar yaşanıyor ve bunlar daha hazmedilemeden bir sonraki felakete veya skandala maruz kalınıyor. İçimizde bir sürü sarsıntı biriktiriyoruz.”
Filmin çekim sürecini anlatır mısınız? Zamana yayarak, toplumsal gelişmeleri gözlemleyerek mi çektiniz yoksa sekiz, on haftalık klasik çekim sürelerinde mi tamamlandı. Teknik ekibinizi nasıl oluşturdunuz?
Melis Birder: Bağlar Belediyesi basketbol takımını üç sezon boyunca takip ettik. Aslında filmi çekmeye başladığımızda bir sezonun yeterli olabileceğini düşünüyorduk. Fakat Berke de ben de anneyiz. Çekimlere başladığımızda çocuklarımızın ikisi de daha iki yaşındaydı ve çok sık ve uzun süre onları yalnız bırakamıyorduk. İki ayda bir iki, üç günlük surelerle ancak Diyarbakır'a gidebiliyorduk. Bunun sonucunda da filme dönüşebilecek anlamlı bir hikayenin oluşması için malzeme toplamak zaman aldı. Özellikle ben, bu üç günlük çekimleri yapıp sonra da takımı bırakıp hayatımıza dönmenin filmi olumsuz etkileyeceğini düşünüyordum. Berke'ye hep "Bizim doğru dürüst bir belgesel yapabilmemiz için Diyarbakır'da yaşamamız lazım." diyordum. Fakat filmin üç yıla yayılması tarihsel olayları bir perspektif çerçevesinde kapsayabilmesi belgeseli daha güçlü kıldı. Bu, bugünden o günlere bakınca daha da değerli. Türkiye'de neredeyse her gün, başka ülkelerin gündemini aylarca meşgul edecek olaylar yaşanıyor ve bunlar daha hazmedilemeden bir sonraki felakete veya skandala maruz kalınıyor. İçimizde bir sürü sarsıntı biriktiriyoruz. Bağlar biraz da bu yakın geçmişimizin hafızası olmak üzere kurgulandı. Sonuçta bu travmalarla yüzleşmek ve kendi içimizdeki kopuklukları bağlamak için bir yol sanki hatırlamak.
İki sene süren kurgu süreci ile birlikte filmi tamamlamak beş sene sürdü. ‘Slow Food’ gibi biz de ‘Slow Filming’ anlayışının süzgecinden geçtik. Sabır ve sağlam bir irade gerektiren bir süreçti. Bağlar'ı küçücük bir ekiple yaptık ve filmin çoğunu ben ve Berke birlikte çektik. Diyarbakır'daki prodüktörümüz Zeynel Doğan da bize çok destek oldu. Diyarbakır'a gidemediğimiz zamanlarda Zeynel yardımımıza koştu. Bazı önemli deplasman maçlarına da kameraman arkadaşlarımızı gönderdik. Bu film toplam beş, altı kişilik bir ekiple tamamlandı. Küçük üreticileriz biz...
“…onların bizi içine aldığı, sınırları saha dışındaki yoğun siyasi gündemle çevrili, içerden ise güçlü dostluklar ve bağlarla tanımlanan dünyalarını yakından takip etme şansımız oldu.”
Berke Baş ile Melis Birder ‘Bağlar’da nasıl bir araya geldi?
Berke Baş: Biz Melis'le 1992'den beri çok yakın arkadaşız. Ben daha sonra onun peşinden New York'a gittim, orada beş yıl ev ve okul arkadaşlığı yaptık. Brooklyn'deki evimizin mutfağında 1998'de video işleri yapmak için kendi çapımızda ‘InHouse Projects'i kurduk. Kısa, ilk işlerimizden sonra 2001 yılında Brooklyn'li üç gencin hikayesine odaklanan ‘Brooklyn'i Geçerken’ belgeselimizi çektik. Daha sonra ikimiz tek başımıza filmlerimizin yönetmen ve yapımcılığını üstlendik ama hep ‘InHouse Projects' adı altında ve birbirimize tam destekle… 2010'da da araları altı ay olan bebeklerimizi yine tam destekle büyütürken evlerimizden Güneydoğu'daki gelişmeleri, o dönemin "Taş atan çocuklar" diye gösterilen TMK (Terörle Mücadele Kanunu) mağduru gençler haberlerini takip ediyorduk. İkimizin bu konuya birlikte eğilmesi o kadar doğal ve ‘spontane’ oldu ki "beraber film yapalım" diye aramızda bir konuşma geçtiğini bile hatırlamıyorum.
‘Bağlar’ın bütçesi nedir? Filmi sinemalarda gösterime sokmayı planlıyor musunuz?
Melis Birder: Bağlar'in toplam bütçesi elli bin dolar. Filmin tamamlanmasının ve harcadığımız emeğin beş sene sürdüğünü düşünürseniz bu komik bir bütçe tabi. Bize en büyük desteği Amerika'da Robert Redford'un kurduğu Sundance Belgesel Fon'u verdi. Bir de Türkiye'den üç kişi finansal katkıda bulundu. Bunun dışında grafik işlerimizi bir reklam şirketi bedava yaptı. Ses tasarım ve renk düzeltiminde de çalıştığımız şirketler olduğundan düşük bütçeler vererek destek oldular.
Biz tabi ki daha fazla finansal destek aradık ama bu arayışımız süresince Türkiye'de komik şeylerle karşılaştık. Fona ihtiyacımız var diyerek filmi gösterdiğimiz bazı kişiler bir daha bizi görmediler veya biz hiç onlardan bütçe istememişiz gibi bu meseleyi yok saydılar. "Fabrikamda iki yüz kişi calışıyor onlara karşı sorumluluğum var" gibi bahaneler… İşte, aslında Türkiye'de asıl meselelerden biri de bu. Elini taşın altına sokmaya hazır, cesur, sorumlu, vizyoner yatırımcımız o kadar az ki. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın felsefesinin geçer akçe olduğu bir ülkede kültür, ahlak ve sanat bu kadar gelişiyor. Filmi gösterime sokmayı istiyoruz ve düşünüyoruz ama, hele şu siyasi ortamda bu sizce mümkün mü? Var mıo elini taşin altına sokacak biri? Ne kadar yazık değil mi? Ön yargılarımız ve cehaletimiz o kadar derin ki tırnak içinde "Kürt Meselesi" dedin mi insanların beti benzi atıyor. Yaratılan korku ve baskı ortamında şu güzel insanların hikayesi bile bir tabuya dönüşüyor. Keşke filmimiz bölgede bütün sinemalarda gösterilse. Bu bizim için bir rüyanın gerçekleşmesi olur.
“Melis’le bu konuya birlikte eğilmemiz o kadar doğal ve ‘spontane’ oldu ki "beraber film yapalım" diye aramızda bir konuşma geçtiğini bile hatırlamıyorum.”
Filmin tamamlanması ve festivallerde gösteriminin ardından aldığınız tepkiler beklediğiniz gibi mi? Gösterime hazırladıktan sonra herhangi bir noktada hayal kırıklığı yaşadınız mı?Berke Baş: Bağlar'ın ilk iki gösterimi şubat ayında !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nde oldu. İki gösterimde de umduğumuzun ötesinde bir ilgi ile karşılaştık, "Böyle bir filme ihtiyacımız varmış" diye gelip bizi tebrik edenler oldu, soru cevap kısmında kendi Diyarbakır anılarını paylaşan ve filmin o çok iyi bildikleri deneyimlerle nasıl birebir örtüştüğünü söyleyenler oldu. İzleyicisi ile buluşmadan bir filmin nasıl duygular uyandıracağını kestirmek çok zor oluyor. Bizim için aldığımız ilk tepkiler doğru duygularla hareket ettiğimiz ve insanlara güzel bir şekilde değebildiğimiz yönündeydi.
Çekimler sırasında Bağlar oyuncularının yaklaşımı, çekim yaptığınız yerlerde halkın katılımı ve tepkisi nasıldı?
Melis Birder: Belgeselimizin baş kahramanı Gökhan hocanın bize yüzde yüz destek vermesi ile oyuncular da bize ilk günden itibaren güvendi. Hiç bir negatif tepki görmedik. Tersine hemen onların Berke ve Melis ablaları olduk. Genel olarak bölgede aslında kameraya karşı büyük bir güvensizlik var. Polisler, gösterilerde kamera ile çekimler yaparak halkı fişliyor. Bu yüzden haklı olarak bir tepki ve kararsızlık oluyordu bazı durumlarda. Fakat yine Diyarbakırlı arkadaslarımız Zeynel Doğan ve Serdar Acar ile sokaklarda gezdiğimizde hiç bir problemle karşılaşmıyorduk. Onların sayesinde tabiri caizse her deliğe girebildik.
“Keşke, ‘Bağlar’ bölgede bütün sinemalarda gösterilse. Bu bizim için bir rüyanın gerçekleşmesi olur.”
Bağlar takımı oyuncuları filmin bitmiş halini izlediler mi? Ne düşünüyorlar?
Berke Baş: Hepsi değil ama filmde ağırlığı olan oyuncular izlediler. Bizim için onlarla filmi ilk kez izlemek çok özeldi. Hep beraber artık elimizden kayıp giden, zorlukları olsa da çok güzel yaşanmış ve de çok da uzak olmayan bir geçmişe bakıyoruz hissiyle izledik. "Ah o eski günler" diyenler oldu. Gökhan hoca “Bu film hala bir köprü olabilecek güçte" diye yorum yaptı ama oyunculardan bir kısmı “Şu anda Batı bizi görmek istemiyor, bizim de onlara söyleyecek sözümüz yok” noktasındaydı.
Bağlar Belediyesi basketbol takımının şu anki durumu nedir?
Melis Birder: Takım hala üçüncü ligde mücadele veriyor. Bizim çektiğimiz dönemde oyuncu olan gençlerin coğu ise antrenör veya beden eğitimi öğretmeni oldu. Gökhan hocanın izinden gidiyorlar. Şimdi onlar basketçi yetiştiriyorlar. Sadece bir insanın yarattığı değişimin hacmi o kadar geniş ki. Şu beş sene içinde Gökhan hocanın attığı tohumlarla kaç kişinin hayatının değiştiğini gözlemledik. Önemli olan da bu. Yoksa, Bağlar basketbol takımının ikinci lige çıkması bir detay. O günler zaten gelecek.
Çekimleri sürdürdüğünüz dönemlerde Diyarbakır ve çevresinde bu denli toplumsal ve siyasal trajediler olacağını düşünüyor muydunuz?
Berke Baş: Bu kadar yoğun bir şehir savaşı olmasa bile bizim çekim yaptığımız üç yıl boyunca çok şiddetli durumlara rastladık, polis baskısını doğrudan yaşadık. Ama genel olarak her olaydan sonra insanların ve şehrin kendini hemen toparlama azmine tanık olduk… Hemen bir sonraki olaya kadar normale dönüyordu hayat ve yine barış ve umut sözcükleri ağırlık kazanıyordu. Her an her şey olabilir tedirginliği hiç ortadan kalkmadı ama mümkün olan, sanki elimizi uzatsak tutabileceğimiz somut bir çatışmasızlık, huzur, birlikte var olma direnci vardı. Filmde de zaten kendimizi ortasında bulduğumuz olayların küçük bir kısmını yansıttık ve sonra takımla beraber tekrar yeniden başlamanın, onların kelimesiyle 'vazgeçmemenin' vurgusunu yaptık. Ama film kurgudan çıktıktan sonra tahmin edebileceğimizin ötesinde bir savaş ortamına ve kutuplaşmaya dönüldü. Biz de Gökhan hoca gibi, oyuncular gibi, oradaki yakın dostlarımız gibi bu durumdan çok sarsıldık.
Bağlar’ın azmi le bugün bölgeye ve bölge halkına gereken azimle ilgili derinleştirmek istediğiniz ve vermek istediğiniz mesajlar neler?
Melis Birder: Aslında kurguya başladığımızda çok net bir mesaj vermek gibi bir derdimiz yoktu. Hikaye bizi nereye götürecekse filmin mesajı da bu hikaye içinden çıkacaktı. Yani, filmin dramatik yapısını verilmek istenen mesajın önünde tuttuk. Sonucta, her şeye rağmen mücadele etme ruhunu korumanın kıymeti ile ilgili bir mesaj çıktı sanırım fakat yine de ben filmde çok net ideolijik bir mesaj olduğunu düşünmüyorum. Bu bazılarını rahatsız eden bir durum çünkü genelde belgesel izleyicisi sloganlara ve onlara rehber olan bir dış sese alışmış. Biz her seyirci kendi mesajını da çıkarsın istedik. Bazı kesimler bu tavrımızı eleştirdi. Bizi ürkek buldular. Ama nutuk atan seslerden artık usandık. Biz Bağlar'ın bağırmadan da insanların içindeki duygulara dokunabileceğini düşünüyoruz.
Bağlar
79’, Türkiye, 2015 Yönetmen: Berke Baş, Melis Birder, Yapım: Inhouse Project, Senaryo: Berke Baş, Melis Birder, Görüntü Yönetimi: Berke Baş, Melis Birder, Kurgu: Melis Birder
Diyarbakır’ın Hoop Dreams’i. Savaşa rağmen umudun var olabildiği o kısa anlar hakkında bir hikâye. Yıllardır bu ülkede yaşanan kaosun kalbindeki bir ilçe Bağlar. Baglar Belediyesi Basketbol takımıyla üç sezon geçiriyoruz. Koçları 37 yaşındaki Gökhan Yıldırım, takımın kurulmasına, bölgenin en başarılı takımı haline gelmesine, Diyarbakır’ın karanlığın ve korkunun kol gezebildiği sokaklarında geçici sevinçlere ve tabii bu çocukların hayatlarında yürüyebilecekleri başka yolları hayal edebilmelerine ön ayak olmuş. Ülke finalleri umuduyla yapılan antrenmanların, otobüs yolculuklarının, maçların, soyunma odasındaki maç öncesi konuşmaların içindeyiz. Bu ‘Doğulu’ çocukların kendileriyle, koçlarıyla, kentleriyle, sokaklarıyla ve devletle bağlarını anlamaya çalışıyoruz; hem çok güçlüler hem de çok kırılgan. Roboski’den sonra ilk maçlarını kaybetmelerine hiç şaşırmıyoruz. Onlarla birlikte, öfkenin, korkunun ve hayatın içine işlemiş hayal kırıklıklarının yanında umut da olsun, hayat yeniden başlasın istiyoruz.
Melis Birder
Melis Birder bağımsız medya projeleri gerçekleştiren inHouse Projects’in kurucularındandır. 1994’de yerleştiği New York’ta farklı okullarda eğitmen olarak çalıştı ve video programları gerçekleştirdi. Aynı dönemde kentteki bazı sivil toplum kuruluşları için çeşitli belgeseller çekti. Bağdat’ta çektiği Onuncu Gezegen (2004) ve New York’taki hapishane ziyaretçileriyle ilgili belgeseli Ziyaretçiler (2009) hem Amerika Birleşik Devletleri’nde hem Türkiye’de ödüller kazandı.
Berke Baş
New School’da Medya İncelemeleri programında yüksek lisans eğitimi gördü. 1998’den beri çeşitli medya projelerinde yapımcı, yönetmen ve kurgucu olarak çalışıyor. 2002 yılından bu yana İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema TV ve Kültürel İncelemeler yüksek lisans programlarında ders veriyor, bireysel ve kolektif belgesel çalışmalarına devam ediyor. Belgeselleri arasında Transit (2004), Bu Ne Güzel Demokrasi! (2008), Beton Park (2009) ve Nahide’nin Türküsü (2009) sayılabilir.
http://baglarfilm.org/
|