“İntiharı kendine zarar vermekle karıştırıyorsun. Neredeyse hiçbirimiz intihar etmeyiz. Neredeyse hepimiz kendimize zarar veririz. Hayatımızın bir döneminde bir şekilde. İçki ya da sigara içeriz. İyi giden işimizi bozarız ya da mutlu bir evliliği. Bunlar karar değildir, bunlar dürtülerdir.”
İntihar görevine gönüllü kim olmak ister?
Alex Garland’ın şimdilik son filmi Yok oluş (Annihilation) bir sorgu sahnesiyle açılır. Profesör Lena (Natalie Portman) gönüllü olarak görev aldığı X bölgesinden kurtulan tek kişidir. X bölgesi (Parıltı), bilim adamları tarafından tanımlanamayan dünya dışı bir olaydır, bir üst boyuttur ve işin kötü tarafı önlem alınmazsa gittikçe büyüyecektir. Bilim adamları bu duruma hiçbir açıklama getiremedikleri için olaya kimyasal sızıntı adını verip bölgeyi karantinaya alırlar. Bölgeye giren bir daha geri dönememiştir. Çavuş Kane (Oscar Isaac) yani Lena’nın eşi hariç. Peki Kane bu gizli intihar görevinden nasıl sağ çıkabilmiştir?
Prof. Lena eskiden yedi yıl orduda görev yapmış olmasına karşın artık, hücrenin genetik olarak programlanmış yaşam döngüsü alanında, doktor olacak öğrencilerine ders vermektedir. Özellikle de yaşayan ve ölen her şeyin yapısını, bozunum gösteren hücreleri, kanser hücrelerini incelemeyi öğrencilerine ödev olarak verir. Kanser de, insanın bir nevi bağışıklık sisteminin kendine karşı açtığı savaş bir nevi hücre intiharıdır. Prof. Lena bir gün evi boyarken öldü sandığı eşi karşısında belirir. Donuk ifadesinde bir gariplik olduğu aşikârdır. Pek iletişim kuramazlar ve Kane birden kriz geçirerek kanlar içinde kalır. Acilen kaldırıldığı yerse karantina alanının yani X bölgesinin hasta bakım ünitesidir. Prof. Lena, X bölgesiyle bu şekilde tanışır ve gönüllü intihar serüveni bu şekilde başlar. Orada neler olduğunu anlamaya çalışacaktır.
X bölgesinde bilim insanları çalışmaktadır ve içlerinden bazıları X bölgesine(Parıltıya) gireceklerinden bahseder. X bölgesindeki önceki inceleme ekibiyse askerlerden oluşmakta ve içinde Lena’nın eşi Çavuş Kane ‘de yer almaktadır ancak Lena kimseye bundan bahsetmez. İnsanları X bölgesinde neyin öldürdüğüne kimse bir açıklık getiremez. Filmin dışında,tıpkı Dyatlov Geçidi Vakası’nda olduğu gibi. Dyatlov Geçidi Vakası, 9 kayakçının Ural Dağları'nda tahminen 2 Şubat 1959 gecesinde gizemli bir şekilde ölmelerinden sonra kaynaklara bu isimle geçmiştir ve gerçekte yaşanmış tarihi bir olaydır. Bu tarihi olay zamanında oldukça sansasyon yaratmış olmasına karşın 9 kişinin de nasıl öldüklerine dair hiç kimse açıklık getirememiştir. Bulunan cesetlerin fotoğrafları kan dondurucudur. 1 Şubat 2019 tarihli resmi bir gazetedeyse Rusya Başsavcılığı Sözcüsü Aleksandr Kurennoy, olayla ilgili yeniden soruşturma başlatıldığını söylemiştir.
Gazete haberine göre ; “12 Şubat'ta evlerine dönmesi planlanan ancak haber alınamayan grup için ay sonunda aramalar başlatılmıştı. İlk incelemelerde içeriden bıçakla kesilmiş bir çadır bulunmuştu, ancak içinde kimse yoktu. Daha sonra iki kişinin cesedi 1 buçuk kilometre ötede iç çamaşırlarıyla, Dyatlov'un cesedi 300 metre ötede, bir diğer dağcı 330 metre ötede yalınayak bulunmuştu. 180 metre uzaklıkta da bir başka dağcının cesedi vardı. Grubun geri kalanının cesedi kar eridiğinde ortaya çıkarılabilmişti. Yapılan incelemelerde cesetlerden ikisinin kafatasında, diğer ikisinin kaburgalarında kırıklar bulunduğu; bir dağcınının dudağı, dili ve gözlerinin olmadığı tespit edilmişti.
O tarihten bu yana sırrı çözülemeyen cinayetle ilgili ajanlardan gizli bir silah denemesine kadar birçok şey sorumlu tutulmuştu. Nitekim bazı dağcıların giysilerinde yüksek düzeyde radyasyon saptanmış, bazılarının el ve yüzlerinde de yanıklar görülmüştü. Dağcıların ölümünde paranormal aktivitelerin etkisi olduğundan dahi şüphelenilmişti. Geçmişte yapılan soruşturmalarda ise olayın doğal afet kaynaklı olduğu kaydedilmişti.”
Filme dönecek olursak, Dyatlov Geçidi Vakası olayına benzer durum filmde de X bölgesi için vardır. X bölgesinde insanları bir şey mi öldürüyor yoksa delirip birbirlerini mi öldürüyorlar, bunu Prof. Lena’nın da yer aldığı araştırma ekibi bulacaktır.
X bölgesine girdikleri andan itibaren ekip üyelerinin hiçbiri hiçbir şey hatırlamaz ancak yedikleri yiyeceklere ve kalan stoğa bakarak 3-4 gündür orada oldukları kanısına varırlar. Tepelerinde 20 uydu olmasına rağmen dışarı sinyal gönderemezler aletler çalışsa da bozuk sinyal gönderir.
İlk karşılaştıkları zincirleme mutasyona uğramış tuhaf çiçeklerdir. Daha sonra ekip üyelerinden biri suya çekilir, mutasyona uğramış bir timsah üstlerine saldırsa da Lena hayvanı silahla öldürür. Dişlerinde mutasyon izleri vardır. X bölgesinde şekil suretleri, yansımalar, şekil bozuklukları ve mutasyon şiddetli bir şekilde yaşayan bütün canlıları evrimleştirmiştir. Kötücül bir tümör gibi. Duvarla bütünleşmiş insan bedeninden boynuzları çiçeklenmiş bir çift geyiğe, buz kraker ağaçlardan, yaprak bedenli bitkilerin insan vücudu planında olmasına kadar. X bölgesi, insan, hayvan ve bitki yaşayan bütün canlı DNA’ları ve dalga boylarını kırmakta, bozulmasına sebep olmaktadır.
Çağımızın son teknolojik ürünü biyolojik silahları düşünücek olursak aslında bu bir soruyu da beraberinde getiriyor. Jared Diamond Tüfek, Mikrop ve Çelik kitabında “Farklı kıtalarda teknoloji niçin farklı hızlarda gelişti” sorusuna cevap arıyor ve bunu ihtiyaçlara bağlıyor. Batı’nın icatlarını inceleyerek neye ihtiyacı olduğunu aslında az çok kestirebiliyoruz.
Çölün ortasında buz kraker ağaçları geçerek fenere ulaşan Prof. Lena, fenerde iskelet, kara bir delik ve bir kamera bulur. Kamerada eşinin kaydettiği görüntüleri inceler. Eşi Çavuş Kane kameraya kendi intiharını kaydetmiştir ki filmin en can alıcı sahnesi bu sahnedir. Fenerdeki iskelet Kane’e ait olsa da yaşayan bir bedeni daha vardır dışarıdadır ve öldürdüğü kendi klonudur.
Prof. Lena yerdeki kara deliğin içine girer. Kara delik, yerden üreyen bir enerji alanını ve bir damla kandan kendi klonunu doğurur. Bu da ister istemez Deccal’i ve mavi kanı çağrıştırıyor. Farklı bir ateşle yanarak küle dönen X bölgesi de kıyameti düşündürüyor. Klon intiharı ise süpernova etkisi diyebilirim. Alex Garland, Ex Machina filminde başarılı bir giriş yapmıştı bunu Annihilation ile sağlamlaştırdığını düşünüyorum. Senaristliğini üstlendiği 28 Days Later, Sunshine, Never Let Me Go ve Dredd gibi yapımlar da izlenmeden geçilmemesi gereken önemli filmler. Garland’ın, Danny Boyle ile birçok projede çalışmış olmasını es geçmeyelim. Devs adlı bilim kurgu dizisini merakla bekliyorum son olarak Natalie Portman’ın karakter oyunculuğu distopik bir dünyada geçen kokuşmuş bir bölgeye göre biraz şairane ve silik kalmış açıkçası. Dünyanın hangi noktaya gelebileceğini görmek açısından filmi izlemek ilginç bir deneyim olabilir. Film kurgusuyla boğmadan kendisini sonuna kadar izlettiriyor.
Not: Yok Oluş: Southern Reach Üçlemesi, Jeff Vandermeer kitabından uyarlamadır.
|