Bu sayfada yeralan verilerin tamamı özgün içeriktir. Antrakt Sinema’dan izin almadan tamamı ya da parçası kopyalanamaz, kullanılamaz.

 

Benedetta; Vahşi bir kurt

Başak Tuncel Yazıları

Temel İçgüdü’nün yönetmeni Paul Verhoeven’in 2021 tarihli son filmi Benedetta muazzam kadraja ve ışıklandırmaya sahip, Giotto fresklerini andıran görsel bir şölen, altın ve kırmızı renk tonları büyüleyici, malum imparator renkleridir bunlar… Kültler arasına taşınacak, eşsizliği sonradan fark edilecek bir şaheser. Stigmata filminden sonra gördüğüm en gerçekçi stigmatik sahneleri barındıyor. Kafada çok soru işareti bırakan, kimsenin nereye koyacağını anlayamadığı, hassas içeriğe sahip bir film.

Peki, Benedetta kimdir?

Papa Borgia’dan sonra, içinde bulunduğu döneme göre değil, belki de bütün çağlarda en sansasyonel hayata sahip rahibe Benedetta Carlini 1590-1661 yıllarında İtalya’da yaşadı. Vizyonlar, doğaüstü olaylar, stigmata, Hz. İsa ile evlilik, diriliş, azize ve hasta fahişe ilan edilişi hayatından birkaç başlık. Oldukça dikkat çekici değil mi?

Verhoeven’in din, cinsellik, inanç, erotizm, histeri, isyan, özgürlük, hırs, kıskançlık gibi birbirine uzak negatif unsurları filmlerinde  çok iyi kullandığını biliyoruz da Benedetta bence yönetmenin en uçlarda gezinen en iyi filmi. Baksanıza saydığım kelimeleri aynı cümle içinde yan yana görmek bile bazılarını rahatsız edecek. İnce bir çizgi var ve onu aşmadan yorumlamaya çalışacağım.

Öncelikle Benedetta gerçek kimliğinden ziyade artık sanatsal bir figür, bu figür ne anlatıyor buna bakmak lazım. “Vahşi hayat ve vahşi kadın ikisi de soyu tükenmekte olan türler. Zaman içinde kadına özgü içgüdüsel doğanın yağmalandığına, bastırıldığına ve ezildiğine tanık olduk. Uzun dönemler boyunca bu içgüdüsel doğa, tıpkı vahşi hayat ve vahşi topraklar gibi kötüye kullanılmıştır. Binlerce yıldır ne zaman arkamızı dönsek, ruhun en zavallı topraklarına fırlatılıp atıldığını gördük. Tarih boyunca vahşi kadının ruhsal toprakları yağmalanıp yakılmış, buldozerlerle düzlenmiş ve başkalarını memnun etmek üzere doğal döngüleri, doğal olmayan ritimlere büründürülmüştür.” der Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabında Clarissa P. Estes ve Verhoeven’in Benedetta’sı tam da böyle bir kadını temsil eder. Ailesinin ve toplumun isteklerine göre hayatını dine adar. Kendi gerçek kimliğini çocuk yaşta henüz keşfedemeden kendini Meryem Ana’nın masum kollarında bulur, yoksa heykeli altında ezilir mi? Muazzam bir görsel ironi. Rüyalarındaysa Maria Magdalene olmuştur bile, eğitim için verildiği manastırda katolik bir mistiktir artık.

“İçsel vahşi doğalarımıza yönelik duyarlığımız giderek azalırken, gezegenimizin eskil ve saf vahşiliğinin de yok olması rastlantısal değildir. Yaşlı ormanların ve yaşlı kadınların neden çok önemli kaynaklar olarak görülmediğini anlamak fazla zor değildir. Bu hiç de gizemli bir durum değildir. Kurtların ve çakalların, ayıların ve vahşi kadınların benzer ünlere sahip olması da o kadar rastlantısal değildir. Ortak içgüdüsel arketipleri paylaştıkları için, yanlışlıkla da olsa, hepsi nankör, doğuştan tehlikeli ve kindar olarak tanınırlar.” diye devam eder Clarissa P. Estes.

Benedetta için de aynı yazgı geçerlidir, önce azize ilan edilir ve cinsel kimliği ifşa olduğunda ise ruh hastası, yakılması icap edilen korkunç bir cadı olarak damgalanır. Toplum her zaman iki yüzlüdür. Kaypak ve acımasızdır. İçinde bulunduğu kodları gelişi güzel çıkarlara göre anlamlandırır, akıldan ve akılcılıktan uzaktır. Sadece Orta Çağ’da mı? Elbette hayır, bütün çağlarda toplum devasız bir hastalığın kendisidir çünkü. Verhoeven bunu büyük bir ustalıkla, ironiyle harmanlayarak belki de inancı değil ancak gölgelere hizmet eden birçok kavramı alaşağı ediyor. Paganizmden kurtulamamış Hristiyanlık gibi mesela. Önce günahkâr sonra azize Maria Magdalene gibi mesela. İkonografiden, fresklerden ve Orta Çağ tiyatrosundan kamera ışık ve gölgelerle sinema sanatı yaratmak gibi mesela. Çok sevdim. Bayıldım. Estetik, içerik, teknik ne ararsanız bulabileceğiniz ender filmlerden. Saygıyı, övgüyü sonuna kadar hak eden emeğinin karşılığını tam olarak toplum tarafından anlaşılmadığı için alamamış bir yapım.

“Sanat zaten anlayanlar içindir”. Hatta “Sanat yoktur, sanatçılar vardır.”

(Benedetta Judith C. Brown’ın kitabından uyarlanmıştır.)

Ana Sayfa | Film Arşivi | Gelecek Program | Haberler | Gişe Raporu | Köşe Yazıları

Mesafeli Satış Sözleşmesi | Teslimat ve İade Şartları | Gizlilik Politikası

© Antrakt Sinema Gazetesi | Tüm Hakları Saklıdır