Bu sayfada yeralan verilerin tamamı özgün içeriktir. Antrakt Sinema’dan izin almadan tamamı ya da parçası kopyalanamaz, kullanılamaz.

 

Sinema'nın en etkili ilk on yönetmeni - II

Sema Fener Yazıları

6. Francis Ford Coppola
Sürekli kendiyle yarışarak hep ileriye bakan ve sinemanın hem eğlence hem de sanat olduğu anlayışını izleyiciye sürekli aşılamaya çalışan sinemanın en vizyoner yönetmenlerinden biridir Coppola.
 
Yeni projesi mega-epik ‘Megapolis’ için yıllardır çalışıyor. Senaryoyu 1980 yılında yazmaya başlamış. 2001 de tam prodüksiyona başlamak üzereyken 11 Eylül saldırısı gerçekleşmiş. Film New York şehrini temel alan bir hikâyeye dayandığı için çalışmalar hemen durdurulmuş.
İddialı projesi ‘Megalopolis’ için "bir ayağı geçmişte, bir ayağı gelecekte olacak" tabirini kullanan yönetmen hedefinin en yeni yapım teknolojisi ile geleneksel film yapım biçimlerini birlikte kullanarak çalışmak olduğunu söyledi.
 
Ünlü eserleri: ‘The Godfather’ üçlemesi, ‘The Conversation’, ‘Apocalpyse Now’ 
 
7. Martin Scorsese 
1942 yılında dünyaya gelen ve bir göçmen ailenin çocuğu olan Martin Charles Scorsese New York’un küçük İtalya’sı olan Elizabeth Street’de büyüdü. Papazlık eğitimi alan Scorsese daha sonraları Fransız Yeni dalgasının ve Cassavetes’in Underground sinemasının etkisinde kalarak New York Üniversitesi’nde sinema eğitimi almaya başladı.
 
Scorsese çok ödüllü bir yönetmen; bir Akademi Ödülü, dört BAFTA Ödülü, üç Emmy Ödülü, bir Grammy Ödülü, üç Altın Küre Ödülü ve iki Amerika Yönetmenler Birliği Ödülü de dahil olmak 1997'de AFI Yaşam Boyu Başarı Ödülü, 1998'de Lincoln Center Film Topluluğu, 2007'de Kennedy Center Onuru, 2010'da Cecil B. DeMille Ödülü ve 2012'de BAFTA ile onurlandırıldı. 
1976 Cannes Film Festivalinde psikolojik gerilim filmi ‘Taxi Driver – Taksi Şöförü’ ile  Palme d'Or – Altın Palmiye ödülüne de layık görüldü. 
 
Filmlerinden beşi, Kongre Kütüphanesi tarafından "kültürel, tarihsel veya estetik açıdan önemli" olarak Ulusal Film Kayıt Defteri'ne dahil edildi. İtalyan-Amerikan geçmişinden ve New York'taki yetiştirilme tarzından etkilenerek özellikle 1970'ler ve 1980'lerde, maço duruşlu erkeklere odaklanır.
Suç, maçoluk, nihilizm ve Katolik suçluluk ve kurtuluş kavramları üzerine yoğunlaşarak büyüdüğü New York sokaklarını karış karış dolaşmış ve sonunda dünyanın en zengin ve gelişmiş ülkesinde yaşanan dehşet ve korku manzaralarını ortaya çıkarmıştır. Filmlerinde şiddet sahnelerini, küfür dilini sıklıkla kullanır.  Bir Kült yapım haline gelen ‘Taksi Şöförü’ filminde aslında biraz da dengesiz bir tip olan ve durumdan kendisine vazife çıkaran Travis işlediği cinayetlerin sonunda neredeyse bir halk kahramanına dönüşür. Öldürdüğü insanlar birkaç ahlaksızdan başka bir şey değildir ne de olsa.
Filmin tartışmaya açık olan bu yönünü daha sonraları birçok Hollywood yapımında izlemek mümkün olacaktır.
 
80 yaşındaki OSCAR ödüllü yönetmen hala çok faal. Verdiği bir röportajda “Artık yaşlıyım. Bir şeyler okudum. Bir şeyler gördüm. Hikayeler anlatmak istiyorum ve ne yazık ki artık zaman yok” demiş demesine ama son projesi 3 saat 26 dakİka gösterim süreli ‘Killers of the Flower Moon’ a girişmekten geri kalmamış. Leonardo DiCaprio, Robert De Niro, Lily Gladstone ve Jesse Plemons'un rol aldığı ‘Killers of the Flower Moon’, David Grann'ın aynı adlı çok satan kitabından uyarlama. Senaryosunu Eric Roth ve Scorsese birlikte yazmışlar. Hikâyede 1920'lerde Oklahoma'da petrol zengini Osage Nation üyelerinin cinayetleri anlatılıyor. "Terör Saltanatı" olarak bilinen bir dizi korkunç suçu takip eden Film Cannes'da Grand Théâtre Lumière'de yarışma dışı gösterildi
Apple TV+'ta dünya çapında yayınlanmadan önce 20 ekimde Amerika Birleşik Devletleri'nde gösterime girecek. Derin karakterleri, karanlık dünyaları ve yaşam ve ölüm meditasyonlarıyla bu usta hikaye anlatıcısı, sınırları zorlamaya devam ediyor.
 
Ünlü eserleri: ‘Taxi Driver’, ‘Goodfellas’, ‘The Irishman’ 
 
8. David Fincher
David Fincher sınırları zorlaması ve cesur gerçekçiliği ile tanınan bir yönetmendir.
Gergin, karanlık ve kasvetli bir atmosferde izleyiciyi içine alarak soluksuz bir macera yolculuğu yaşatmayı başarır. 
 
Filmlerinde önemli bir detay da izleyicinin hiçbir zaman vahşet ile karşı karşıya gelmemesidir.
Filmlerinin soru işaretleriyle dolu bir sona sahip olmalarından hoşlanır. Bu bağlamda David Fincher’ı en iyi anlatan film 1995 yapımı ‘Se7en’ filmidir. Brad Pitt, Morgan Freeman, Kevin Spacey ve Gwyneth Paltrow’un başrollerinde yer aldığı film bugün de birçok sinefil için en iyiler arasında yer alır.  Tıpkı Alfred Hitchcock’un ‘Psycho’sunda olduğu gibi, seyirciler filmi izledikleri andan itibaren filmde gösterilenden daha fazlasını gördüklerini iddia etmişler ve bunun gerçek olduğuna inanmışlardır.
 
‘Se7en’ Filminde Kevin Spacey tarafından canlandırılan seri katil John Doe yedi ölümcül günaha göre cinayetler işler ve bu cinayetleri günahlara göre sembolize eder. ‘Se7en’ içerisinde iki tane dedektifin zoraki işbirliği bizi karşılar ve bu iki adamı birleştiren büyük bir fantezi ürünüdür. Bir seri katilin fantezisi ve bu fantezinin yarattığı karanlık dünya iki dedektifi seri katili bulma arzusu içerisinde birleştirir. Her kurban ölü bedenleri ile ölümcül günahın birini temsil eder ve bu performans ile katilin dünyaya olan mesajını taşırlar. İzleyici film boyunca dedektifler ile beraber hareket ettiği için hiçbir ölüm anı izleyici tarafından görülmez. İzleyici sahneye geldiği anda ölümler çoktan yaşanmış olur ve hiçbir zaman sahnede kan, vahşet ve cinayet izlenmez.  Ancak izleyici tarafından görülen tek öldürme eylemi Brad Pitt’in intikam için Kevin Spacey’i öldürdüğü andır. Bu sahneyle beraber filmde kötü adam izleyici karşısına eli kanlı çıkmaz ancak filmin iyi adamı izleyici gözünde tek cinayeti işleyen kişidir.
 
Ünlü eserleri: ‘Se7en’, ‘Gone Girl’, ‘Zodiac’ 
 
9. Tim Burton
Günümüz Andy Warhol’ü...
 
Yönetmen, yapımcı, senarist ve bazen de oyuncu şapkalarını takabilen Timoyhy W. Burton 25 Ağustos 1958 de Burbank. California da dünyaya geldi. “California Institute of Art, Animation Department” dan1980 de mezun oldu.  Okulu bitirdikten sonra Disney Stüdyolarında çalışmaya başlayan Burton bu dönemde, daha önceleri 1920’lerin Alman ekspresyonizminden  ve 1930’ların Gotik korku filmlerinden aldığı esini ünlü yapımcı Roger Corman’ın sinemaya aktardığı Edgar Allen Poe hikayelerinden ve bu filmlerin değişmez oyuncusu aktör Vincent Price dan aldığı etkileşim ile birleştirerek bu döneme kadar taşıdığı tarzını oluşturmuştur diyebiliriz. Bunun ardından Tim Burton’a asıl ününü kazandıran ‘Batman - Yarasa Adam’ filmi gelir. Filmde sivri uçlu binaların uzun gölgeleri düşen, çarpıtılmış bir perspektifle yaratılmış Burton tarzı büyülü “Gotham” şehrinde “Batman” Michael Keaton’un , “Joker” Jack Nicholson’un  ve “Vicy Vale” Kim Bassinger’ın maceralarını izleriz.
Serinin ikinci filmi ‘Batman Returns – Batman Dönüyor’ (1992) daha karanlık ve daha Tim Burton tarzıdır fakat ilkinden daha fazla gişe hasılatı yapmasına rağmen harcanan para o kadar fazladır ki kazanç eksi hanelerde kalır. Burton serinin 3. filmi ‘Batman Forever’ ı (1995) Joel Schumacher’a devretmek zorunda kalır. Ürpertici görsellerin ve çarpıcı dünya inşasının ustası hayranlık uyandırmaya devam ediyor.
 
Ünlü eserleri: ‘Batman Returns’, ‘Edward Scissorhands’, ‘Big Fish’ 
 
10. Steven Spielberg 
Steven Allan Spielberg 18 Aralık 1946 da, Cincinnati, Ohio, USA de dünyaya geldi. Amerikalı sinema yönetmeni, yapımcı ve senarist.  Bütün zamanların en çok hâsılat yapan yapımlarına imza atmış bir sinemacı. Amerikan film endüstrisindeki en güçlü ve en etkili figür ve kendi jenerasyonundaki en etkili kişilerden biri. 
 
Çocukluğundan beri sinemaya çok meraklıydı ve kendini hep amatör sinemacı  olarak gördü. İlk filmini 12 yaşında çekti. Filmin konusu kendi oyuncak trenlerini kullandığı bir tren kazasıydı.
1960'ların sonunda Universal’ın en genç televizyon yönetmenlerinden biri oldu. Çok övgü alan bir televizyon filmi olan ‘Duel’ (1972), ona sinemanın kapılarını açtı. 70’ler ve 90’larda, üç önemli döneme damga vuran ve uluslararası alanda büyük bir  popülarite yakalayarak  müthiş bir gişe başarısı kazanan ‘Jaws’, ‘Schindler's List’, ‘The Color Purple’, ‘E.T: The Extra-Terrestrial’, ‘Saving Private Ryan’, ‘Catch Me If You Can’, ‘Lincoln’ ve ‘Bridge of Spies’, ‘Jurassic Park’ gibi filmlerin son derece başarılı ve Akademi Ödüllü yönetmeni oldu. . 1994 yılında Dreamworks SKG stüdyosunu kurdu. Dreamworks SK 2005 yılında Paramount Pictures tarafından satın alındı.
‘Jaws'ta (1975) insan oğlunun geçmişten gelen ilkel korkularını büyük bir ustalıkla kullandı.
’Üçüncü Türle Yakınlaşmalar’ (1977) ve ‘E.T.'de (1982) bu dünyanın ötesine çocuksu bir merakla yaklaştı. Edebi uyarlamalardan da geri kalmadı; ‘The Color Purple’ (1985) ve ‘Empire of the Sun’ (1987) filmleri bunun örnekleri.
 
Indiana Jones'un ‘Raiders of the Lost Ark’ (1981) ve ‘Indiana Jones and the Temple of Doom’ (1984) gibi filmlerle maceracı arkeolog Jones’un özelinde ünü tüm dünyayı kuşatan bir kült kahraman yarattı. ‘Jurassic Park’ (1993) ve devam filmi ‘The Lost World: Jurassic Park’ (1997) ile geleneksel aksiyon ve canavar-korku türüne döndü.
 
Ünlü eserleri: ‘Jaws’, ‘Schindler'in Listes’i, ‘E.T. Dünya Dışı’

Ana Sayfa | Film Arşivi | Gelecek Program | Haberler | Gişe Raporu | Köşe Yazıları

Mesafeli Satış Sözleşmesi | Teslimat ve İade Şartları | Gizlilik Politikası

© Antrakt Sinema Gazetesi | Tüm Hakları Saklıdır