Görsel medyada sansürün tarihsel gelişimi - I
Amerika ve Dünyada Gazetelerin ardından yeni bir iletişim aracı olarak gelişen sinema, televizyon, video, internet ve sosyal medya sansürcülerin işini zorlaştırmaya başlamıştı.
Amerika’da 1896 yılından itibaren sinema gelişmeye başladı ve halkın büyük ilgi gösterdiği bu medyanın gücü hâkim otoriteler tarafında endişe ile karşılandı. Aynı yıl eleştirmenler hemen harekete geçtiler ve Thomas Edison'un filmi ‘The Kiss – Öpücük’ ilk saldırılan film oldu. Filmin genel ahlaka bir tehdit olduğu iddia ediliyordu.
1907 yılında Chicago, Amerika'daki ilk film sansür yasasını çıkaran şehir olma ayrıcalığını yaşadı. Çok geçmeden ülkenin dört bir yanındaki şehirler ve eyaletler, farklı kurallar ve standartlar taşıyan yerel sansür kurulları oluşturdular.
1909’da "uygunsuz" filmlerle ilgili şikayetlerin New York'taki sinema salonlarının kapanmasına neden olmasının ardından Ulusal Sansür Kurulu kuruldu. Bu kurul genel olarak Protestan inancının hakimiyetindeki bir kuruldu.
1920'lere gelindiğinde, çoğu Protestan film eleştirmeni, endüstrinin federal yasalarla denetlenmesi çağrısında bulunuyordu. Bu konuda en yoğun lobi faaliyeti Kadın Hıristiyan Ölçülülük Birliği (WCTU), tarafından yapılıyordu. WCTU, filmlerin "bağımlılık yaptığını", savaşı ve şiddeti yücelttiğini ve suça ve ahlaksızlığa neden olduğunu iddia ediyordu.
1915 yılında D.W. Griffith'in ünlü filmi ‘Birth of a Nation – Bir Ulusun Doğuşu’ İç Savaş ve ardından gelen Yeniden Yapılanmayı anlattığı için başta Ohio, Massachusetts, Pennsylvania ve Colorado eyaletleri olmak üzere isyanı teşvik ettiği gerekçesiyle protestolara uğradı. Bu film tartışmalı ırksal içeriği nedeniyle ABD tarihinde en çok yasaklanan film olmayı başarmıştır.
1918 yılında İsyan Yasası ve Casusluk Yasası kabul edildi ve Amerikalıların, Amerika Birleşik Devletleri hükümetini, Amerikan bayrağını, ABD ordusunu ve Anayasa'yı alenen eleştirmesi yasadışı hale getirildi. Bu yasa sayesinde 10.000'den fazla şüpheli komünist ve anarşist, Başsavcı A. Mitchell Palmer ve FBI başkanı J. Edgar Hoover tarafından yürütülen operasyonlarla tutuklandılar.
1922 yılında daha sonra Amerika Sinema Filmleri Derneği (MPAA) adını alacak olan Amerika Sinema Filmi Yapımcıları ve Dağıtımcıları (MPPDA) kuruldu. Başkanı eski Posta Müdürü General William H. Hays’di.
1930 MPPDA, Sessiz, Senkronize ve Konuşan Sinema Filmlerinin Üretiminde Sosyal ve Toplumsal Değerleri Korumak İçin Bir Kod oluşturur. Bu kod aynı zamanda Üretim Kodu veya Hays Kodu olarak da adlandırılır.
1950 yılında ise Senatör Joe McCarthy dönemi başlar. Amerikan tarihinin en karanlık dönemlerinden biri olan bu dönem Komünist avcılığı dönemidir. McCarthy duruşmaları kısa süre sonra Hollywood'a odaklanır ve şüphelenilen komünist sempatizanlara veya "yol arkadaşlarına- yoldaşlara" karşı bir "kara liste" oluşturulur.
1952 yılı ise Amerika Birleşik Devletleri Sinema Sansürünün bir dönüm noktası olur.
O yıl film dağıtımcısı Joseph Burstyn Amerikaya bir İtalyan filmi ithal eder ve gösterime sokmak ister ama filmin dağıtım lisansı iptal edilir ve yasaklanır.
Film Italyan neorealist yönetmen Roberto Rossellini tarafından yönetilmiştir ve orijinal olarak yine bir Rossellini filmi olan ‘L'Amore – Aşk’ ın bir bölümü olarak yapılan ‘The Miracle’ – Mucize’ adlı bir kısa filmdir. Konusu Meryem Ana olduğuna inanan akli dengesi bozuk bir köylü kadın "Nanni" nin (Anna Magnani) "Saint Joseph- Aziz Joseph” tarafından hamile bırakılmasının hikayesiydi. Saint Joseph rolü de ünlü yönetmen Federico Fellini tarafından oynanıyordu. Filmin senaryosunu da Federico Fellini ve Roberto Rossellini birlikte kaleme almışlardı.
Bunun üzerine Joseph Burstyn Yüksek Mahkeme'ye bir temyiz başvurusunda bulunur. Dava sonuncunda Yüksek Mahkeme ilk kez, "sinema filmlerinin fikirlerin iletişimi için önemli bir araç olduğuna" karar vererek yasağı kaldırır.
Bu dava da Amerika Sinema Tarihinde “The Miracle – Mucize” davası olarak anılır.
Müzik videoları da görsel medyanın en fazla sansür gören ürünlerinden biridir.
Bu videolar çağdaş yapım tekniklerinin tümünü kullanır; hikâye anlatımı, aksiyon, animasyon, belgesel, abstrakt (soyut) anlatım, sembolizm vs gibi.
Bazıları şarkının sözlerinden görüntüler üretirken, bazıları temasal hikayeler üretir. Cinsiyet, seks, çıplaklık, ölüm, doğum, şeytan, kötülük, vs gibi dünyaya ve insanlara ait popüler olguları bol bol kullanırlar. Global müzik şirketlerinin ürünü olan her müzik video internet, televizyon, her türlü görsel-işitsel araç yardımı ile dünya çapında izleyici-dinleyici kitlesine ulaştığı için değişik kültürleri, yaşam tarzlarını, inançları, arkaik tipleri, efsaneleri, batıl inançları vs anlatımına taşıyarak uluslararası bir kimlikle ilgi ve etki uyandırmaya çalışır.
Video Klip’ler uluslararası ağları kullanarak global anlamda izleyici-seyirci kitlesine ulaşmayı başaran yapımlar olduğundan sıklıkla sansüre uğramayı başarırlar. Değişik ülkelerde değişik sebeplerden sansürlendiği veya yasaklandığı neredeyse olağan bir durumdur.
MTV’nin ilk yasakladığı video klip Queen grubunun 1982 hit şarkısı ‘Body Language’ dir. Homoerotik vurgular taşıdığı ve çıplak terli bedenlere televizyon izleyicisine uygun olmayacak şekilde yer verdiği için yasaklanmıştır. İngiliz yayın kuruluşu BBC de yarı çıplak kadınları çamurda güreştirerek cinsel fetişler kullandığı gerekçesiyle Duran Duran grubunun ‘Girls on Film’ videosunu yayınlamamıştır.
1991 yılında Michael Jackson’un ‘Black or White’ video’sunun dans sahnesi Jackson uygunsuz bir şekilde bedenine dokunduğu için kesilmiş, Jackson' un en tartışmalı video’su ‘They Don't Care About Us’ ise Anti-Semitik mesajlar taşıdığı için MTV, VH1 ve BBC kanallarında yasaklanmıştır.
Sansür ile başı en fazla derde giren sanatçılardan biri de Madonna’dır. Sanatçının seksüalite üzerinden pazarlama yapma uğraşı ‘Lucky Star’ videosu ile başlar ve ‘Like a Virgin”’ klibine doğru dozu artarak devam eder. Genç yaş hamileliğini eleştirdiği ‘Papa Don't Preach’ ve ‘Like a Prayer’ videoları taşıdığı dini eleştiri, seksüel ve ırkçı bakış açısı gerekçesi ile ağır eleştirilere uğramıştır. ‘Justify My Love’ şarkısına çekilen klip ’in sadomazoşizm, homoseksüellik, grup seks propagandası yaptığı gerekçesi ile MTV’de yasaklanması medyada büyük bir tartışma yaratmıştır.
2000 yılınd Robbie Williams’ın ‘Rock DJ’ ’ video’su sanatçı soyunduktan sonra kendi derisini yüzüp, organlarını parçalayarak kanlı bir iskelet haline dönüştüğü için İngiltere televizyonlarında gündüz gösterimi yasaklanmış, ancak gece 22:00 dan sonra gösterime girebilmiştir.
2005 yılında Mısır hükümeti yirmiden fazla videonun Müslüman yaşam tarzına uymadığı için gösterimini yasaklamıştır.
2010 yılında Lady Gaga’nın ‘Love Game’ video’su bazı Avustralya televizyonlarında yasaklanmış, ‘Alejandro’ ise sanatçıyı lateksten yapılma kırmızı renkli bir rahibe elbisesi içinde gösterdiği için Katolikler tarafından aforoz edilmiştir.
Rihanna’nın ‘S&M’ video’ su şarkıcı bağlı bir adamı kırbaçlarken ve ardından bir lezbiyen öpücüğü alırken gösteren sahnelerden dolayı 11 ülkede yasaklanmış ve YouTube’de “18 yaşın altı izleyemez” uyarısı ile gösterilmiştir.
Bu örnekleri çeşitlendirmek mümkün.
Günümüzde de belirli ölçülerde değişik kıstaslara göre sansüre uğrama süregelmektedir.
Devam edecek…
(Görsel Medyada Sansürün tarihsel gelişimi; Türkiye - II)
|