‘Ad Astra Per Aspera’ - Zorluklarda yıldızlara doğru
Gökteki krallık efsanesine farklı bir yorum katmamızı sağlayan, Brad Pitt’in başrol olduğu film Ad Astra, ismi nereden geliyor? Tamamı Latince bir söylem “Ad Astra Per Aspera” ve “Zorluklardan Yıldızlara” anlamını taşıyor.
Film Brad Pitt’in hayat verdiği astronot Roy McBride’ın göklerden dünyaya düşme sahnesiyle açılıyor. Boşluğa düşme duygusunu sonuna kadar izleyiciye hissettiren çok güçlü bir açılış. Aynı zamanda -göklerden düşmek- birçok mitosta geçer. Burada ben size filmle bağlantılı olduğunu düşündüğüm gökten düşen ay tanrısı Kaşku’dan bahsetmek istiyorum. Hatti ülkesine ait tabletlerde bulunan çok ilginç bir çeviri var. Çeviriyi birebir aktarıyorum.
Kaşku (ay tanrısı) gökten düştü
Şimdi o kilimmar (tapınak) üstüne düştü
Ancak onu kimse görmedi
Şimdi tanrı(gök tanrısı) onun arkasından yağmur saldı ve yağmur sağanakları gönderdi
Onu korku aldı
Onu korku aldı
Ne kadar şairane değil mi? Anadolu’nun en eski uygarlıklarından biri olan Hatti’lere ait tabletlerde yazanlar sanki uzak yıldızlardan gelen bir kötülüğü veya felaketi tanımlıyor hatta insanoğlunun dünya dışı gelecek yaşamını betimliyor.
Ad Astra’da savaş bölgesi ay ve ay korsanlarının saldırı sahnesi bu bağlamda çok önemli. Filmde insanın kâinata hükmetme arzusu asıl konu, yan konu dünya dışı zeki varlıkları bulmak sayılabilir. Şu an dünyada hüküm süren toprak savaşları biçim değiştirerek gezegenlerin parsellenmesine dönüşmüş dolayısıyla yıldızlar arası seyahat kolaylıkla yapılıyor. Aya gidildi- yok hayır hiç gidilmedi- tartışmaları bir yana…
Uzayda gizli bir görevi çözmek amacıyla babasını bulmakla görevlendirilen Roy McBride(Brad Pitt) seçilmiş kişidir; çünkü duygular üzerinde muazzam bir özdenetime sahiptir. Filmin açılış sahnesi olan göklerden düşme tablosunda nabzının hızını kontrol edebilecek kadar yüksek düzeyde bir özdenetime sahiptir. Bu profesyonelliği sayesinde uzayın derinliklerindeki gizli göreve layık bulunur.
Maddesel duygusuz evren filmin her karesinde çok iyi betimlenmiş. Roy’da duygularını sürekli kontrol altında tutuyor, duygulanmak yasak. Film bu noktada bana duyguların yasaklandığı başka bir filmi anımsattı.
Godard’ın Alphaville filmi. Hatırlatmak gerekirse 003 kodlu bir dedektif özel görevler için Ford galaksisinin başkenti Alphville’e gönderilir. Orayı yöneten bilgisayar insan Alfa60’ı yok etmesi için. Ve tabii duygulanmak hatta duygu içeren kelimeleri kullanmak bile bu evrende yasaktı. Ad Astra bu noktada Alphaville’ye bir selam çakmış.
Duyguların yasak olduğu bir evrende nasıl insan kalınabilir? Aslında film bunu baba oğul ilişkisi üzerinde yoğunlaşarak veriyor. Teslisin yüceltildiğini düşünüyorum; ancak Hristiyan teolojisi içinde değil tamamen gnostik bir bakış açısıyla; çünkü baba- tanrı olması gerekirken şeytanlaştırılmış.
İkarus efsanesini hatırlatmakta bu noktada faydalı olabilir. İkarus efsanesinde İkarus babasının öğüdünü dinlemez. Öğüt, ne alçaktan ne de çok yüksekten uçmaması gerektiğidir; fakat İkarus babasının öğüdünü dinlemez ve çok yüksekten uçar. Uçarken öyle yükselir ki güneş tanrısı Helios bunu kendisine bir saygısızlık olarak algılar. Güneş ışınları İkarus’un kanatlarını yakmaya başlar, bunun üzerine de tepetaklak olur denize düşerek ölür. Roy’da İkarus gibi aynı şekilde coşkularına hâkim olamayarak azledilir.
Son olarak katil primatlar vardı filmde. Stanley Kubrick’in Uzay Destanı’na gönderme niteliğinde. Primatların ve Roy’un babasının katil olması bana şunu da ifade etti. İnsanoğlu ne kadar evrilirse evrilsin ne kadar gelişirse gelişsin hatta uzayda şehir devletleri de kursa içindeki primatlık yaşamaya devam edecek.
Bazı yerlerde Ad Astra, Solaris, Gravity, Marslı, Interstellar gibi filmlerle kıyaslanmış; ancak bu filmlerden farklı bir yaklaşıma sahip. Alt metni çok sağlam ve izleyiciye verilen mesajlar oldukça karmaşık şekilde gizlenmiş. Bu film aslında Hristiyan inancının bilimsel olarak sorgulanışı hatta yok edilişidir. Bir de bu gözle izleyin. Gözlerinizden yıldızlara doğru…
» Yıldızlara Doğru film sayfası |